Gerçek ayrıntılarla dolu, doğal oyunculuklarla etkileyiciliğini kazanmış mükemmel bir Catherine Breillat filmi. İki kız kardeşin arasındaki haksız rekabet ve sevginin sertliğiyle ilerleyen zor bir öykü bu. Dış görünüşün hayati önem taşıdığı o berbat ergenlik dönemini çok farklı yaşayan iki kız. Şişman olan, ablasının güzelliğine olan öfkesini, onun basit bir kız olduğunu söyleyerek dışa vurur; kendisinin ise onun gibi olmadığını savunur, erkeklerin hepsi de hastadır zaten. Tatil için geldikleri yerde, güzel olan, erkek arkadaş bulmakta gecikmez. Her şeyi birlikte yapmak zorunda oldukları için şişman kız, ablasının tüm yaşadıklarına tanık olacaktır. Ablanın ilk cinsel deneyimi de dahil olmak üzere. Ergenlik dönemi başlı başına gayet acımasızken, anne babanın duvardan farksız oluşu, acayip şekillerde belirtiler gösteren cinsel dürtüleri ve ablanın yaşadıklarını yaşayamama duygusuyla hayat daha da zorlaşır onun için. Ama bu duygulara alışıktır bir yandan, bunu donuk bakışlarından anlarız, öyle olmak farklı hissetmesine yol açıyordur, düşüncelerini kimsenin bilmemesi onu donuklaştırandır. Olabilecek bir eksikliği, çıplaklıktan kaçmayarak tamamladığını düşünüyorum filmin, şişman kızın ablasına bakışından bağımsız şekilde ortak ediliyoruz bazı olaylara. Yatak odalarında geçen diyaloglar, sıkıntılar, çekinceler o kadar gerçek ki Catherine Breillat’ın bu konudaki hassaslığına hayranlık duymadan edemedim. Ebeveynler ne kadar duyarsızlaşabiliyor oysa; bu duyarsızlığın ve sonuçlarının başarılı bir örneğini buluyoruz bu filmde. Abartısız bir duyarsızlıktı filmdeki; gerçekten aileler tekdüze hayatlarını devam ettirirken çok şeyleri görmezden gelmeye meyilli oluyor, bir aile içinde önemli sayılan değerler bazı anlarda nasıl da kayboluyorlar. Sonuçta, filmdeki o sert final şaşırtıyor, film boyu bütün yaşananların uyandırdığı hafif melankolik sıkıntıdan kurtuldum sanki o final sayesinde.
Temmuz S. Gürbüz
temmuzsr@gmail.com