Paris‘in varoşlarında gruplar halinde dolaşan gençlerle, çevreyi kuşatan polisler arasında zaman zaman kavgalara varan bir gerilim yaşanmaktadır. Bu kavgalardan birinde mahalle gençlerinden Abdel polisten yediği dayaklarla komaya girmiştir. Onun arkadaşlarından Vinz, Said ve Hubert çaresizlik içinde başıboş gezmektedirler. Vinz, Abdel‘in ölmesi halinde bir polis vuracağına söz verir.
Ekonomik zorluklar, işsizlik, ırkçılık ve yanlızlıktan bunalmış, çoğunluğu Tunus-Cezayir kökenli Fransız gençliğinin çırpınış hikayesi.. Avrupa’nın en saygın ve varlıklı sayılabilecek ülkelerinden biri olan Fransa’nın arka bahçesine çarpıcı bir bakış atan La Haine, farklı köklere sahip üç sıkı dostun bir gününü anlatıyor. Tamamı siyah beyaz çekilen film, bu özelliğiyle bunalımlı günler yaşayan ve günümüzde de hala yaşamakta olan Fransa varoşlarının atmosferini çok iyi betimlemiş. Amelie, Amen gibi filmlerin oyuncusu Mathieu Kossovitz’i, Steven Spielgerg’in son filmi Munich’in kadrosunda da görüyoruz. Ama Kossovitz’in bir de yönetmenlik kariyeri var ki, La Haine belki de bu kariyerin en değerli halkası. Zira daha sonra yönettiği Assasin(s) ve Halle Berry ile çektiği gerilim Gothika, hem tarz hem de başarı olarak bu filmin hayli gerisinde kaldı. Filmin senaryosunu da yazan Kossovitz, gerek siyah beyaz görüntü estetiğini, gerekse çoğunlukla doğaçlama hissi yaratan diyalogların yarattığı dinamizmi bir kapta çok iyi pişirmiş. Vermek istediği mesaj ise direk ve endirek serbest vuruşlar şeklinde izleyiciyle buluşuyor. 1995 yapımı bu filmden 10 yıl sonra bile hala güncel kalabilmiş göçmen sorunu, özgürlük ve demokrasi ülkesi sayılan Fransız politikalarının ikiyüzlülüğünün ve başarısızlığının kronikliğini gözler önüne seriyor. Bugün bazı haber programlarımızda da izlediğimiz bu rahatsızlık, artık göçmen tabanlı olmaktan çıkmış, tüm Fransız gençliğinin sorunu haline gelmiş durumda..
Filmde gerçek isimleriyle oynayanan üç arkadaş rolündeki oyunculara değinmek gerek. Asi, ele avuca sığmaz ama bu görüntüsünün altında ürkekliği barındıran Vinz, yani Vincent Cassel artık bir dünya starı. Tekinsiz görüntüsü ve gevezeliğiyle bu filmin en dikkat edilesi unsuru Saïd olarak izlediğimiz Saïd Taghmaoui da ismini son zamanlarda Spartan, I Heart Huckabees, Hidalgo gibi yapımlarda aldığı rollerle duyurmaya başlayan yeni nesil doğu asıllı Fransız aktörlerden. Yüzündeki doğu hatlarını çağdaş bir oyunculukla birleştirebildiği için bu derece kabul görmesi çok doğal. Hubert rolündeki Hubert Koundé ise TV ağırlıklı kariyerine en son The Constant Gardener filminde ufak bir rolle devam ediyor. Fransa’nın kaynayan varoş meselesinin fonunda bu üç arkadaşın dostlukları, iç çekişmeleri, gel-gitleri filmin merkezinde yer almakta ve bizleri o kaçınılmaz sona doğru adım adım götürmekte. Vinz ve Said‘in ele avuca sığmayan yapıları, boksör olan Hubert‘in uzlaşmacı tutumu ile dengeleniyor.
Kossovitz filmin “düşme” felsefesini, ebeveynsel bir yaklaşımdan ve mesaj iletme endişesinden ziyade, dozunda bir anarşistlik ve aralara yerleştirdiği tuhaf örneklerle verme yolunu seçiyor. Tuvalette harika bir öykü anlatan adam, Saïd’in garip arkadaşı Asterix, Paris’te yakaladıkları dazlak gibi tiplerin yanında, sergide olay çıkarmak, polise silah çekmek, işkence stajı, araba çalarken bir sarhoşla sohbet gibi sıradışılıkları da barındırmasıyla La Haine, siyah beyazlığını rengarenk yapmayı başarıyor.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com