Reha Erdem’in Türk insanını tüm sadeliği ve saflığıyla anlattığı ve binbir türlü insanlık hâline yer verdiği sımsıcak filmi Korkuyorum Anne’den bir sekans…
Köpek gezdirerek para kazanan üç kafadar mola vermek için kahvehaneye oturur ve soluklanır. O sırada, gruptakilerden biri hastalığından bahseder ve laf lafı açar. İşte klasik yurdum insanı sohbetlerinden biri de böylece başlar… Her konuda birbirine üstünlüğünü göstermeye eğilimi olan, hastalığı ve sağlık problemlerini önemsemeyen ve yeri geldiğinde doktor gibi etrafındakilere tavsiye vermekten kaçınmayan insanımızın bu trajikomik hâli, Reha Erdem’in kadrajına işte böyle girer.
A-Bu ağrı sadece bel fıtığından değilmiş gibi gelmeye başladı.
B-Eee?
A-Böbreklerde de bir problem var gibi…
C-Bak! Eğer sidiğin kırmızıysa dediğin doğru.
A-Aha şu çay gibi… Şerefsizim! Vallaha, o zaman tamam. Böbrek yetmezliği! İşeyebilirsen işe artık. Bir de organ nakli derdi… Uygun böbreği ara ki bulasın.
B-Ulen tek böbreklen de yaşarsın.
C-Hee, ne olacak ki! Bende de karaciğer yetmezliği var.
B-Karaciğer yetmezliği ne! Benle yarışmayın oğlum. Ben var ya, iki kere mide kanaması ameliyatı oldum, bir kere de safra kesesi.
C-Ne övünüyon lan! Ameliyat olmak bir şey değil ki. Bak! Ben askerden bu yana kemik erimesiyle uğraşıyorum. KEMİK ERİMESİ. Adı yeter oğlum.
hahha hastalıkla yarış.. harbi böyle bir olay da var hani 😀