Bir yol filmi, bir aşk öyküsü, insanın içine işleyen bir serüven: Ricardo de Montreuil’in zengin bir atmosfere sahip filmi Máncora yalnızca kendini izlettirmekle kalmıyor, izlenileni hissettiren bir sinema şöleni sunuyor. Oyuncu kadrosunun mükemmelliğinden tutun, zengin mekân sayısıyla hırçın dalgaları yüzünüzde hissettirerek, yasak arzuların sarhoş edici öyküsünü anlatan Peru’nun güzel sahillerine doğru enfes bir yolculuğa çıkarıyor.
Kısa süre önce intihar eden babasının ölümünü atlatmaya çalışan Santiago, kışların çok sert geçtiği başkent Lima’dan bir doğa harikası olan sahil kasabası Máncora’ya kaçmaya karar verir. Tam yolculuğu arifesinde üvey kızkardeşi Ximena ve onun ukala kocası Inigo beklenmedik bir şekilde kendisini ziyarete gelir. Üçlümüz depoyu tamamen doldurarak Máncora yolunda ilerlerken yolda karşılaştıkları aykırı bir otostopçuyu da arabaya alır. Sahil kasabasına vardıklarında kendilerini salıverirler ve grup içinde oluşan duygusal elektriklenmeler grubu dağılma noktasına getirir.
Ricardo de Montreuil’in ikinci filmi olan Máncora göz kamaştırıcı bir film olmasının yanında, çiçeği burnunda aktörler Elsa Pataky, Jason Day ve Enrique Murciano için de kendilerini gösterme adına harikulade bir fırsat oluyor. Film, sert yapısı ve neredeyse insanın içine nüfuz eden çekimleriyle tam anlamıyla bir sinema şöleni sunuyor. Görüntü kalitesi, arka fondaki müziği ve büyüleyici çekim mekânlarıyla Máncora, sinemada ender görülür bir dünyaya doğru tutkulu bir yolculuğa çıkartırken, aynı zamanda sinemada sesini yeni yeni duyuran kışkırtıcılık akımını da oldukça isabetli bir şekilde gözler önüne seriyor.