Another Year oyuncularıyla birlikte 63. Cannes Film Festivali’nde söz alan Britanyalı yönetmen Mike Leigh, yeni filmi ve ekranda bir hayat yaratmanın zorluklarıyla ilgili düşüncelerini basınla paylaştı.
Duygulara ve kırılganlığa odaklanmış Another Year bizlere sırlardan arınmış karakterler gösterirken hiçbir kesin cevap da sunmuyor. Filmin asıl konusu yaşlanmanın getirdiği zorluklar mı?
Mike Leigh: İnsan yaşlandıkça hayat hem netleşir hem de daha karmaşık bir hal alır. Filmin yaptığı, hayattaki huzuru nasıl bulduğumuza ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuza bakmak. Hayatın bizden istedikleriyle başa çıkarken yaşlanma sürecinin keyfini çıkarmaya çalışanları izlemek, dilerim bende olduğu gibi izleyenlere de coşku vermeyi başarır. Muğlak bir cevap oldu ama filmin ilgilendiği konu bu.
Sıradan insanların gündelik yaşamlarını filme alıp bunu da seyirciye yansıtırken insanları sıkmamayı başarmak zor muydu?
Basit: İnsanlar sıkıcı değildir. Sıradan insanlar da sıradan olmayanlardan daha fazla sıkıcı olamazlar. Hayat muazzamdır. Sonuçta insanız, sınırsız bir cazibemiz ve yaşamı gözleyip ona şükretmeye bizi iten doğal bir irademiz var. Görüntü yönetmenim Dick Pope ile sıradan hayatları gösterme arzusunu 20 yıldan fazladır içimizde taşıyorduk. Neredeyse belgesele benzedi ama bu filmde özellikle de farklı mevsimlerine aşina olduğumuz bir dünyayı yaratabilmek için görsel anlamda çok çalıştık. Her mevsim farklı bir atmosferle birbirinden çok farklı şekillerde çekildi.
Bekar olan Mary karakteri mutlu çifte nazaran oldukça zavallı durumda.
Onun hayatı tam bir facia. Çektiğimiz acılara ve onların üstesinden nasıl geldiğimize odaklanan filmde Mary’e karşı bir sempati oluşuyor. Hayatı olduğu gibi çektik: Karakterleri tahlil ettik ve onları üç boyutlu olarak keşfe çıktık ama ucunu açık bıraktığımız pek çok nokta da oldu. Filmin hikâyesinde aydınlanmamış bir hayli nokta bulunuyor.
Filminiz dış dünyaya neden tamamen kapalı?
Karakterlerin etrafında gelişiyor çünkü. Filmin türü göz önüne alındığında, izleyicilerin iç güdüsel olarak kendilerini bu karakterlerin dünyasında bulacaklarını üstü kapalı ima ediyoruz. Dış dünya dikkatleri başka yöne çekebilirdi, hem konuşmalardaki tonla referans sayesinde filmin içinde de kendine yer buluyor. Sürekli keşfedip duygusal olarak incelediğimiz bu karakterlerin yaşamlarına odaklanıyor film.
Optimistik filminiz Happy–Go-Lucky’den sonra Another Year ile niçin daha karanlık bir temaya yöneldiniz?
Filmin karanlık temaları anlattığı doğru fakat daha karmaşık bir perspektiften de olsa hayatı ve onun pozitif yanlarını tekrar ettiğini söyleyebiliriz. Tüm keşmekeşiyle yaşamı sıkıca yakalamış ve bunu tartışmayı başarmış çok zengin bir film. Gerçi Jean Renoir’ın da dediği gibi nihayetinde hepimiz aynı filmi çekiyoruz.
Hollywood filmlerinde kullanılan yeni teknolojileri düşündüğümüzde sizinki gibi filmlerin nesli tükenmekte diyebilir miyiz?
Bunda hiçbir tehlike görmüyorum. İyi bir haber bile sayılabilir çünkü genç yönetmenler bu yeni teknolojiler sayesinde filmlerini daha ucuza çekme ve dağıtma şansına erişiyorlar. Sinemanın geleceğine çok iyimser bakıyorum. Geçerli filmlerin ahlaksızca, kâr amacı güderek ve bol para akıtılarak çekilebileceğini sanan dinozorlar hâlâ var ama yanılıyorlar.
Röportaj: Fabien Lemercier
Çeviri: Melih Tu-men