Bu yıl 08-18 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek Toronto Film Festivali’nde birbirinden önemli filmler izleyicilerle buluşuyor. Festivalde Gala bölümü hariç, Contemporary World Cinema, Vanguard, Visions bölümlerinde de oldukça ilginç yapımlar var. Bu yılki Toronto Film Festivali’ne kısa bir bakış atalım.
Galalarda neler var?
Gabriel Garcia Marquez’in oğlu Rodrigo Garcia 2009’da çektiği Mother and Child filmiyle olumlu eleştiriler almıştı. Yönetmenin George Moore’un kısa öyküsünden uyarladığı son filmi Albert Nobbs, 19. yüzyılda İrlanda’da geçiyor. Film, Mia Wasikowska, Jonathan Rhys Meyes, Brendan Gleeson ve Glenn Close gibi oyuncularıyla öne çıkıyor. Cannes Film Festivali’nin kapanış filmi de olan Christophe Honoré’nin son filmi Les Bien-Aimés, bir anne ile kızının yaşadıkları üzerine yoğunlaşan müzikal drama. Filmin kadrosunda Catherine Deneuve, Chiara Mastroianni, Ludivine Sagnier ve Louis Garrel gibi oyuncuların da yer aldığını belirterek, bizim de filmi merakla beklediğimizi söyleyelim.
Bu yılın en çok merak edilen filmlerinden olan A Dangerous Method da Toronto’da Gala kapsamında gösterilecek filmler arasında. David Cronenberg’ın çektiği film, Sigmund Freud’la Carl Jung’ın arasına giren kadınla (Spielrein) çalkantılı ilişkisine odaklanıyor. John Kerr’in 1993 yılında yazdığı A Most Dangerous Method isimli kitaptan uyarlanan filmde Viggo Mortensen (Freud), Michael Fassbender (Jung) ve Keira Knightley (Spielrein) oynuyorlar.
Festivalin “Özel Gösterimler” kısmı ise tam anlamıyla bir yıldızlar geçidi…
Fernando Meirelles’in Jude Law, Rachel Weisz ve Anthony Hopkins gibi oyuncularla çalıştığı ve sosyal hayatları ile kendi ilişkileri arasında sıkışmış bir çiftin sarsıcı hikâyesini anlatan son filmi 360, Michel Hazanavicius’un Cannes’da büyük beğeni toplayan filmi The Artist, C.R.A.Z.Y.’nin yönetmeni Jean-Marc Vallée’nin “doğaüstü güçlere değinen epik bir aşk hikâyesi” olarak tanımladığı son filmi Cafe de Flore, Marjane Satrapi’nin ömrünün son haftasını geçirmekte olan depresyondaki bir müzisyenin hikâyesini anlattığı Chicken with Plums, Todd Solondz’un kara komedisi Dark Horse, İngiliz şahsına münhasır yönetmen Terrence Davies’in merakla beklenen filmi The Deep Blue Sea, Sideways’in yönetmen Alexander Payne’in The Descendants, Cannes’da sürpriz bir şekilde yönetmenine “En İyi Yönetmen” ödülünü kazandıran Drive, Albert Camus’ün öldüğünde üzerinde çalıştığı romanından uyarlanan The First Man, Hunger’ın yönetmeni Steve McQueen’in Shame filmi, Pedro Almodovar’ın The Skin I Live In ve Francis Ford Coppola’nın tedirgin edici korku filmi Twixt ilk anda göze çarpanlar.
Yenilikçi, provakatif ve kışkırtıcı hikâyelerin olduğu, farklı türlerin iç içe geçtiği ve sinematografik anlamda heyecan verici filmlerin yer aldığı “Vanguard” bölümü de festivalin dikkat çeken bölümlerinden biri. Bu bölümde, karanlık ve Tarkovkiyen bir bilimkurgu olarak nitelenen Carré Blanc, her daim yenilikçi filmlere imza atan Pen-ek Ratanaruang’ın son filmi Headshot, Reprise’ın yönetmeni Joachim Trier’in uyuşturucu bağımlısı Anders’in tedavi olmak için rehabilitasyon merkezine başvurması ve sonrasında gelişen olayların anladığı Oslo, 31. August filmi öne çıkıyor.
Ve diğerleri…
Andrei Zvyagintsev’in The Return (Dönüş) ve The Banishment (Sürgün) filmlerinde sonra çektiği ve ona daha iyi bir aile yaşantısı sunabilmek için alkolik oğlunu tekrar evine alan yaşlı bir kadının hikâyesini anlattığı yeni filmi Elena, Danimarkalı oyuncu Dirch Passer’in hayat hikâyesinin ekrana taşındığı A Funny Man: Dirch, Love Exposure’dan da hatırladığımız Japonya’nın en dikkate değer yönetmenlerinden Shion Sono’nun son filmi Himizu, şimdiden Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar’ın güçlü adaylarından gösterilen Avusturya filmi Michael, Dogtooth’la herkesi etkileyen Yunanlı yönetmen Yorgos Lanthimos’un son filmi Alps, De Ofrivilliga’dan sonra ne yapacağını merakla beklediğimiz Roy Andersson’ın izinden giden İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un Play‘i Toronto’da sinemaseverlerle buluşacak.