Catherine Breillat, sinemasal otosansürcülüğün kolayına kaçmaz, hatta onun nasıl yapıldığını bile bilmez gibi davranır, dolayısıyla realizmin çevresinde dolanıp duran tonlarca diyalog ve imaj dizilerinden oluşan sinema şekillerinden çok uzakta, keskin ve kafası rahat bir sinema yapar. Çok net bir şekilde sadece bir cinsiyet olarak kadınlığı ele alması, klasik hikâye anlatımının giriş gelişmesini içten içe kullansa da, bu farklı içten içelik formunun farkına varamayacak kadar ekrandaki görsellikte takılıp kalan sinemacılara provokatif gelir. A Real Young Girl (1976), işte Breillat’nın bu umursamaz ve dibine kadar dürüst sinemasının ilk örneği, bir yol gösterici, (biraz da soyutlarsak) Breillat’cılığın fikirsel gösterisi.
Film, yaz tatilinde yatılı okulundan küçük bir kasabadaki “sıkıcı” ebeveynlerinin yanına dönen 14 yaşındaki Alice’in tüm hormonalliğiyle kafasında yaşadığı cinsellik ve bulunduğu ortamda yaşadığı fiziksellik arasında kapana kısılışıyla ortaya çıkan hayal-gerçek karışımı bir hikâyeye sahip. Fakat filmin konusu en iyi şekilde Alice’in kelimeleri kullanılarak anlatılır: suratı ve vajinası arasındaki mesafeyi kabul edemeyen bir hayalperest ergenin kısa süreli hikâyesi. Umutsuz bir dırdırcılıkla simgeleştirilmiş edilgen anne, her tarafı sperm kokan aldatıcı işgüzarlıkta işlevsiz bir baba, Alice’in isteklerini anlamaktan uzak olması sayesinde arzuyu hak eden ama nefret edilmeye mahkum bir marangoz: bu karakterler sadece varoluşları yüzünden Alice’in beynine tek tek vajinal bağlarla bağlanır. Kendi vücudunun o kadar farkında ve her dakika vücudunun ona sunabileceği ayrıntılı davranışlara o kadar eğilimlidir ki Alice, etrafındaki insanların ona bakışları sadece onun için bir hayal malzemesidir. Ergenlik döneminin karmaşık sularındaki yalnız bir genç kızı, doğa ortamının ortasına koyarak anlatmak şeklindeki dahiyane bir fikirle filmini, solucanlar, ağaçlar, çimenler gibi öğelerin her türlü çağrıştırıcı özelliklerini ortaya çıkararak zenginleştiren Breillat’nın bu uçsuz bucaksız filmi, daha sonraki yıllarda çekeceği filmlerinin atmosferine dair müthiş bir ipucu niteliğinde (çekildiği dönemde bu filmi izlemek vardı). Ayrıca her türlü sinema aracının (özellikle kameranın), olumlu anlamda bir fırsatçılıkla kullanılması, filmi hem keyifli hem ağırlığı üstünüze çöken bir seyirlik haline getirir. Eğer siz de plastik “coming-of-age” filmlerinin kendini ironik sanan gerçeksizliğinden sıkıldıysanız, bu film nefes almanızı sağlayabilir.
Temmuz S. Gürbüz
temmuzsr@gmail.com