İz bir ilk film olmasının handikaplarını taşıyan, “ilk film ama” denilerek belki de bu handikapları mazur görülmesi gereken bir yapım. Ama Yeni Türkiye Sineması’nda bu tür filmlerin bir seri üretim hâline geldiğini ve neredeyse kendilerine ait bir alt tür oluşturmaya başladıklarını düşünürsek, bu naifliğin işe yaramadığını fark edebiliriz. İz, kendi topraklarında yaşamalarına izin verilmeyen, devletin ve askerin sistematik ve bilinçli bir politikayla tarumar ettiği bir köyden İstanbul’a göç etmek zorunda bırakılmış bir aileyi merkezine alıyor. Ailenin en yaşlısı olan ninenin geriye dönüş yolculuğunda, çözülen aile üzerinden Türkiye’nin yakın tarihindeki yıkıma da tanıklık ediyoruz.
Bu tür filmlerde yolculuğu tetikleyen “memlekete dönüş” hikâyesi İz’de bir ölüm üzerinden olmuyor; ninenin isteğiyle oluyor ama bu sefer de köyüne geri dönmek isteyen nine yolda vefat ediyor. Başlarda odak noktası olan ailenin toplumla uyum sorunu yaşayan genç erkeği Hevi/Kenan yolculuk devam ettikçe geri plana çekilerek, senaryodaki eksiklikleri ve yolculuğun kaba gerçekliğini açığa çıkarıyor. Hevi’nin hikâyesi yolculuğu ve dönüşümü tamamlayacakken, tam tersi oluyor ve öykü, sacayaklarından birini kaybediyor. İz iyi bir giriş yapıyor; ama sonrasında devamını getiremiyor ve bu tür hikâyelerin ürettiği bütün klişeleri tekrarlıyor. Film bittiğinde, önemli bir meselesi olmasına rağmen, sadece önemli meselesiyle kalakalıyor. Oysa filmin görselliği de müzikleri de oldukça başarılı. Ama senaryodaki zaaflar ve ilk filmdeki deneyimsizlik İz’in başarıyla yerine getirdiği şeylerin de arka planda kalmasına neden oluyor.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com