Ana sayfa 2010'lar 2016 Bacalaureat

Bacalaureat

1306
0
Bacalaureat

Transylvania’da bir kasabada doktorluk yapan Romeo, liseden mezun olmak üzere olan kızı Eliza’yı yurtdışında okuması idealiyle büyütmüştür. Başarılı bir öğrenci olan Eliza, İngiltere’de okumak için burs kazanmıştır. Tek yapması gereken final sınavlarını geçmektir. Onun için formalite gibi görünen sınavlardan bir gün önce kimliği belirsiz biri tarafından saldırıya uğrar. Bu beklenmedik olayın kızının geleceğini etkilemesini istemeyen Romeo, durumu tekrar düzeltmek için bazı girişimlerde bulunur. Ama bu girişimler, kızına öğrettiği prensiplerin dışındadır. 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile (2007) ve Dupa dealuri (2012) ile Yeni Romen Dalgasının en güçlü temsilcisi olan Cristian Mungiu’nun yazıp yönettiği Bacalaureat, onun akıcı diyaloglara dayalı, meselesini katmanlandıran tarzını sürdürdüğü bir dram. Katmanlar bu defa eğitim sistemi, aile kurumu, dürüstlük ve polisiye başlıklarının ustaca yoğrulmasıyla sağlanıyor.

Doktor olmasına rağmen çok yüksek standartlarda bir hayat sürmeyen, evli olmasına rağmen karısını kızının öğretmeni Sandra ile aldatan, prensiplerine bağlı bir adam olmasına rağmen söz konusu kızı olunca bunları çiğnemeyi göze alan Romeo, filmin odak noktası. Her sahneyi onunla birlikte, onun peşinden izliyoruz. Mungiu’nun bol ödüllü ve övgülü filmlerinin aksine bu kez merkeze bir erkeği koyması, onun anlatım şeklini veya gücünü pek fazla değiştirmişe benzemiyor. Kaldı ki, Eliza, Magda, Sandra olmak üzere filmin kadınlarının kendi ayakları üzerinde sahip oldukları dramatik duruşlar, Romeo’nun bireysel hatalarını sivriltmek kadar, kadın cephesinden Romeo gibi bir erkeğin çelişkilerine de çapraz okumalar sağlıyor. Kızı Eliza’nın Romanya’dan kurtulup İngiltere’de eğitim görmesini saplantı haline getiren Romeo, Eliza’nın başına gelen olaydan etkilenmesi sonrası eski başarı çıtasının altına düşmesini kabullenmek istemiyor. Üstelik bu uğurda Eliza’ya bile öğrettiği bazı prensipleri çiğnemeyi bile göze alıyor. Ama Mungiu’nun yol yordam bilen incelikli senaryosu, bunu sinir krizleri veya manasız yükselmelerle değil, etik olmasa da göz önünde duran, sakin ve gerçekçi çözümlerle ifade ediyor.

Romeo’nun kızıyla, karısıyla, sevgilisiyle, emniyet müdürü arkadaşıyla, onun yönlendirmesiyle tanıştığı akademisyenle girdiği diyalogların akıcılığı, hikayenin gidişatına kapıldıkça Mungiu’nun basit ama etkili anlatımından uzaklaşmadığını gösteriyor. Bu diyalogların her birinde fedakarlık, vicdan, pişmanlık, gelecek kaygısı, aldatma, dürüstlük, adalet gibi daha başka kavramlarla da çeşitlenecek başlıklar sürekli hareket halinde. Eliza’nın saldırıya uğramasıyla çorap söküğü gibi birbirini izleyen olaylar ve bu olayların getirdiği ikili konuşmalar, üstün bir senaryo dehası gerektirmeyen, fakat etkisini tam da bu pratiklikten devşiren nitelikte. Psikolojisi bozulan Eliza’nın babasının gözündeki çalışkan evlat kimliğinin dışında bir birey oluşunun babası tarafından fark edilmeye başlanması, İngiltere bursu öncesi acilen telafi edilmesi gereken ruhsal hasarlar, bu amaç uğruna dışına çıkılması gereken prensipler, dışına çıkıldığında sağlanan avantajların başka unsurlarla tehdit edilmesi, denize atılan taşın yarattığı halkalar misali filmin etki alanını genişletiyor. Eliza’nın erkek arkadaşı veya Sandra’nın sorunlu küçük oğlu bile kenar süsü gibi durmuyor.

İçinde bulunduğumuz günlerde meclis tarafından onaylanan af yasası nedeniyle ülke çapında binlerce kişinin protestosuyla çalkalanan Romanya’nın yolsuzluklarla ve dürüstlükle imtihanının bireysel yansımalarından sadece birini gördüğümüz Bacalaureat, her Mungiu filminde olduğu gibi sadece Romanya’ya değil, her toplumun kendinden parçalar bulabileceği yüzleşmelere ayna tutan bir film. Çocuklarının daha iyi bir eğitim alması, daha iyi şartlarda yaşaması için her şeyi göze alabilecek ebeveynlerin onlara aşıladıkları dürüstlüğe ters düşen girişimleri tam bir çelişkiler yumağı. Bazı işlerin halledilmesi, pürüzlerin ortadan kaldırılması için bir “tanıdık” bulunması gerekliliği, fırsat eşitliğinin karşısındaki en büyük engellerden biri. Toplumları bu hale getiren bürokrasi, adam kayırma, yolsuzluk, hırsızlık karşısında dürüstlük artık hayret edilen nadir değerlerden biri haline geldi. Bacalaureat’ta bunu çok büyük boyutlarda görmüyor olabiliriz. Ama onun boyutu, küçük bir not artışı sağlamaya çalışırken bile bu çürümüş sistem sarmalının ne kadar genişleyebildiğini göstermesiyle ölçülüyor. Cannes 2016’da En İyi Yönetmen ödülünü Oliver Assayas ile paylaşan Cristian Mungiu, başta Romeo rolündeki Adrian Titieni olmak üzere yine tüm oyuncuları doğal halleriyle idare eden bir yönetim sergiliyor. Ama hikayesinden rol çalmalarına çok fazla izin vermeden.

Osman Danacı

odanac@gmail.com

 

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here