Korsan DVD işindeki Zafer’in bu tehlikeli işten kurtulup boşanmak isteyen karısını ve oğlunu yeniden kazanmaya çalışması, bunun için de tesadüf sonucu senaryosu yıllar önce yazılmış bir bilimkurgu (!) filmine yapımcı olmasını anlatan Cem Yılmaz filmi Pek Yakında, kendini ciddiye almakla almamak arasında seyreden, bu haliyle de G.O.R.A.’nın skeçlere dayalı yapısıyla, Hokkabaz’ın sevimli naifliğini aynı bedende buluşturmayı hedefleyen bir yapım. Bu hedefini de tutturmuşa benziyor. Ama bir Cem Yılmaz filminin atmosferi sinema sektöründe şekilleniyorsa, bir stand up ustası olan Yılmaz’ın gözlem ve tecrübelerine dayalı göndermeleriyle dolu olacağını tahmin etmek güç olmuyor. Film de kimi zekice, kimi kör göze parmak yapılan göndermelerden, cameolardan, onların neden olduğu başka filmlere / artistlere yapılan saygıyla anmalardan geçilmiyor. Filmin absürt yüzüyle dramatik gerçekliğinin iç içe geçmişliği damaklarda sadece “sevimli” bir tat bırakıyor.
Zaten bir sinema aşığı olduğunu bildiğimiz Cem Yılmaz’ın istediği de bundan fazlası değil. Yılmaz’ın Sadri Alışık’a, Eşkiya’ya, Süt Kardeşler’deki gulyabani sahnesine, Yeşilçam klişelerine, Tansu Biçer’li festival filmleri furyasına, modern film hilelerine, korsan film sektörüne yapılan irili ufaklı temasları, Zafer’in ailesini geri kazanma çabalarıyla paralel gidiyor. Bu temaslar, Şahikalar adını taşıyan filmin çekim sürecinde yaşanan komik olayların kenar süsü gibi dursa da kimi zaman eğlenceli anlar içeriyor ve bazı bölümlere çok iyi yediriliyor. (Film ekibinin kaza geçiren başrol adayı Boğaç Boray yerine kimin geçebileceğini tartıştıkları hastane odasındaki sahne örneğindeki gibi.) Tabii bu cameo, gönderme, saygı duruşu işi abartılıp Sunay Akın’lı, Mazhar Alanson’lu, Ayşen Gruda’lı, Enis Fosforoğlu’lu gülümseten ama filme katkı sağlamayan kalabalıklara da sebep oluyor. Gerçi bu ünlü yüzler filme katkı sağlasın diye yer tutmuyorlar. Zaten Cem Yılmaz’ın babasının ve ağabeyinin bile figürasyonda yer aldığı filmde ünlü isimler aracılığıyla zekice senaryoya hizmet edileceği vaadinde bulunulmuyor.
Zafer’in Şahikalar filminde başrol oynayan eşi Arzu’nun karşısında mecburiyetten maskeli bir dublör olarak oynamasıyla, ekibin birbirleriyle girdikleri inişli çıkışlı diyaloglarla ve Zafer’in Avatar 2 korsan DVD’si yüzünden mafya tarafından sıkıştırılmasıyla renklenen eğlenceli sahneler, üstün bir yönetmenlik başarısı taşımayan tipik “kendini iyi hisset” filminin parçaları olarak uzun metraj mantığına uygun skeçler toplamına dönüşüyor. Ama bu toplam seyirciyi irrite etmiyor, amacına uygun biçimde iyi hissettiriyor. Renkli karikatürlerden fırlamış ve daha gerçek görünen karakterleri iç içe geçirerek durum komedisinin kapılarını hep açık tutuyor. Bu kapıları kullanmakla kullanmamak arasındaki tercihleri tam kestirilemiyor. Aslında şu son iki cümleyi, çok uğraşıp bir türlü ısınamadığım Wes Anderson sineması için de kullanabilirdim. Ağdalı görsellik ve şiirsellik bombardımanı arasında bir duygu, bir ruh aradığım Anderson’da bulamadığım şeyi, taşı gediğine koymuş bir küfürde veya özel efekt maskesi içinde gizlice patates, kıyma, pirinç sipariş eden bir karakterin açmazlarında bulabiliyorum.
Set içinde set çekmenin getirdiği karmaşıklığı basitleştirerek görsel veya şiirsel anlatım endişeleri taşımayan Cem Yılmaz, senaryosunu da yazdığı reklam filmlerindeki hızlı tempo ve bu tempoya monte edilen esprili detaylarla, Boğaç Boray’a çarpan otobüsün üzerindeki dizi reklamı gibi “vur kaç” yapmayı seven üslubunu sürdürüyor. Pek Yakında’nın nostalji bağımlılığı, güncel göndermelerle kol kola ilerlerken Yılmaz’ın senaryo şemasının da değişmediği görülüyor. Hokkabaz’ın veya Her Şey Çok Güzel Olacak’ın dışarda kaldığı bu şema, uzayda, taş devrinde, vahşi batıda, şimdi de sinema sektöründe yer alan tür klişelerini yerel esprilerle, güncel göndermelerle, o yıllarda çocuk olmanın bıraktığı izlerle harmanlayıp ana gövdeye monte etmeyi kapsıyor. Cem Yılmaz filmlerinin çekirdek oyuncu kadrosuna yapılan Tülin Özen, Çağlar Çorumlu ve Cengiz Bozkurt takviyesi olumlu sonuçlar verse de filmin parlayan yıldızı, yıllarca elindeki senaryoyu filme çekememiş “loser” yönetmen Ahben Sonel rolüyle Zafer Algöz bana göre. Gerçi bir kaybeden olduğunu çok fazla hissettirmeyecek derecede renkli, hatta dünya çapında bir senaryo içinde hayal edilecek kadar gözde bir karakter. Filmin sonunda izlediğimiz Şahikalar fragmanı ise, sosyal medyada yarattığı heyecana kapılmadan sadece fragman olarak kalması gereken hoşlukta.
Osman Danacı
odanac@gmail.com