43 yaşındaki Fúsi, İzlanda havaalanı yer hizmetlerinin bagaj taşıma bölümünde çalışan, hala annesiyle yaşayan, iri cüssesine rağmen kedi gibi uysal, az konuşan, iş çıkışı köhne bir Uzakdoğu lokantasında hep aynı yemeği yiyen, radyodaki DJ arkadaşının çaldığı rock şarkılarını dinleyen, boş vakitlerinde evli ve iki çocuklu arkadaşı Mörður ile II. Dünya Savaşı temalı strateji oyuncaklarıyla oynayan bir adam. Bu sakin rutine farklı denklemler eklenmeye başlayınca Fúsi’nin sancılı uyum sağlama süreci de başlıyor. Annesinin sevgilisi Ralf, binaya yeni taşınan ailenin 10 yaşındaki kızı Hera, iş yerinde sürekli kendisiyle dalga geçen iş arkadaşları, en önemlisi de Ralf’in doğum günü için Fúsi’ye hediye ettiği western dans kursunda tanıştığı Sjöfn, Fúsi’nin hayatında olmasını hiç istemediği sıkıntılar taşımaktadırlar. Nói albinói, Voksne mennesker, The Good Heart gibi naif filmleri yazıp yöneten Paris doğumlu İzlandalı yönetmen Dagur Kári’nin 2015 tarihli filmi Fúsi yine kırılgan, yine sevimli, yine hüzünlü.
Fúsi ile hayranlık uyandıran saflıkta ve temizlikte bir karakter yaratan Dagur Kári, 43 yaşına rağmen tam olarak yetişkinlerin dünyasına girememiş bir adamın, teorik olarak bu dünyada nasıl davranılacağını bilmesine karşın, pratikte yaşadığı sıkıntıları çok makul biçimde ele aldığı söylenebilir. Kendisine yapılan emrivakiler, iş yerindeki birkaç serserinin onunla alay etmeleri veya canı sıkılan küçük Hera’nın istekleri karşısında hiç tepki vermeyen, bu yüzden kimi zaman seyirciyi zorlayabilen Fúsi, aslında tam da bu sebepten çok doğal ve gerçek bir karakter. Oyuncaklarla oynayınca çocuk olarak görüleceğini, Hera’yı gezmeye çıkarınca sapık olarak suçlanacağını, striptizci bir kızla ilgilenmeyince alay malzemesi olacağını aklının ucuna getirmeyecek kadar iyi niyetli bir insan. Duygusal açıdan sömürmek için mükemmel bir örnek. Bu bağlamda filmin İngilizce olarak Virgin Mountain şeklinde anlamsızca adlandırılmasını sadece cinsel bir bekaretten ziyade, yetişkinliğe dair bazı davranışlara olan yabancılığı üzerinden değerlendirmek gerekebilir. Yine de Virgin Mountain, bu film için çok kötü bir isim. Çünkü Fúsi, yetişkinliğe dair bazı davranışlara yabancı olsa da, iyi kalpli, iyi niyetli bir insan olarak çok donanımlı.
Fúsi’nin özellikle sorunlu bir kişilik olan Sjöfn (ki bu sorunun adının konmamış olması da bir eksiklik hissettirmiyor değil) ile ilişkisinde gösterdiği kararlı ve fedakar tutum, onun saflığı ve temizliği içinde kesinlikle kaybolmuyor. Duygusal olarak değer verdiği bir insan karşısında nasıl davranacağını merak ettiğimiz Fúsi, bu merakımızı giderirken hiç de mantıksız bir görüntü vermiyor. O saf ve temizlik içinde barındırdığı olgunluğun yüzünü de görmemizi sağlayarak hiç sakil durmayan bir kişilik dengesi oluşturuyor. Belki “ben olsam Sjöfn’e farklı davranırdım” ya da “bu kadın Fúsi’yi hak etmiyor” diyen çok olacaktır. Ancak yüreği de kendi gibi kocaman olan bu adam, bu kadın sayesinde bencillikten uzak tertemiz duygularını gösterebileceği uygun bir ortam buluyor. Her gün yurtdışına giden insanların bagajlarını taşımasına rağmen kendisi hiç İzlanda dışına çıkmadığı için, ona kendi içinde bir keşif yolculuğu şansı veriyor belki. Hüznü ve mutluluğu aynı anda yudumlatan final de bu güzel insanın duygularını pratiğe döküşündeki basitliği anlamlandırıyor. Achy Breaky Heart eşliğinde dans ederken bile o çocuksu saflığını muhafaza eden Gunnar Jónsson’ın gerçekten Fúsi olabileceğine inanmak isteyecek kadar saf yönlerimizi ortaya çıkaran çok güzel bir film.
Osman Danacı
odanac@gmail.com