Tiyatro oyuncusu Maria Enders (Juliette Binoche), 18 yaşındayken oyun yazarı – yönetmen Wilhelm Melchior’un “Maloja Snake” adlı filminde patronu Helena’yı intihara sürükleyen genç ve hırslı Sigrid rolünü sahnede oldukça başarılı biçimde canlandırmıştır. 20 sene sonra kariyerinin zirvesindedir ama eski parlak günleri de geride kalmıştır. Onuruna verilecek bir ödül için asistanı Valentine (Kristen Stewart) ile birlikte İsviçre’ye giden Maria, yolda Melchior’un ölüm haberini alır. Tören sonrası kendisiyle tanışmak isteyen genç tiyatro yönetmeni Klaus Diesterweg, yıllar sonra bu filmin tiyatro versiyonunu yeniden çekmek, Helena rolünü bu defa Maria’ya vermek istemektedir. Gençken canlandırdığı Sigrid rolünü ise Jo-Ann Ellis (Chloë Grace Moretz) adlı yeni neslin popüler genç oyuncularından biri oynayacaktır. Maria, rolü kabul eder ama hem farklı bir Helena – Sigrid ikilemi yaşayacaktır, hem de geçmiş ile günümüz kariyer anlayışı arasındaki kuşak farkıyla yüzleşecektir.
Oyuncu Rosanna Arquette’in yönettiği 2002 tarihli Searching For Debra Winger belgeseli, aktris Debra Winger özelinden genele ulaşan, kadın oyuncuların yaşlandıkça sektör tarafından tercih edilmeyip dışlandıklarına atıfta bulunan güçlü bir tepkiydi. Fransız senarist / yönetmen Olivier Assayas filmi Clouds Of Sils Maria, bu dışlanmaya hem oyuncu, hem de kadın, aynı zamanda hem kurmaca, hem de gerçek pencerelerinden bakabilen çok kapsamlı bir dram. Bir zamanların genç ve popüler oyuncusu Maria Enders’in artık daha sanatsal organizasyonlarda onur ödülüne layık görülen veteran statüsüne gelmesi film için ne kadar alışıldık bir durum ise, aynı Maria’nın 18 yaşında oynadığı Sigrid karakterinin karşısında yer alan Helena’yı canlandıracak olması da o kadar enteresan. Bir dram için son derece zengin bir maden sayılabilecek bu yer değiştirme, Assayas tarafından o madene girilip oradan çıkarılan değerli taşlarla yapılan mütevazi bir mücevher olarak önümüze geliyor.
İsviçre’nin Graubünden Kantonu’nda bulunan Maloja’daki Sils Maria’nın benzersiz fonunda geçen film, hava akımlarının yönlendirdiği bulutların sıradağlar arasından dev bir yılan gibi kıvrımlı şekiller alarak geçmesinin verdiği ilhamla Melchior’un yazdığı iki kadının gelgitli ilişkisini teoride ve pratikte hayata geçirmeye çalışıyor. Teoride Maria ve genç asistanı Valentine’in yer yer sancılı okuma provalarını izlerken, pratikte ise bu ikilinin arasındaki iş ve arkadaşlık ilişkisi ekseninde yaşadıklarını Helena – Sigrid ilişkisinin gölgesinde yorumlamak mümkün. Gelişen teknoloji neticesinde internet ve sosyal medya kullanımının, 3D filmlerin, popüler kültürün körüklediği magazin dünyasının tam ortasında kalan geleneksel Maria ile, yeri geldiğinde patronunu eleştirmekten çekinmeyen, kendi jenerasyonunun tercihlerini savunan Valentine arasındaki kuşak çatışması, tiyatro oyunu ile gerçek hayatın içiçe geçmesini sağlıyor. Ötelenmeye çalışılan bu çatışma, tıpkı Sils Maria bulutları gibi yavaş yavaş ikilinin üzerine çökmeye başlıyor. Hiç görmediğimiz ama diyaloglar sayesinde karakter yapılarına vakıf olmaya çalıştığımız Helena – Sigrid çatışmasının seyirciye geçme garantisi olmayabilir. Fakat Maria – Valentine ikilisinin yaş, karakter ve mesleki konumlarından doğan çatışmalar bu boşluğu detaylı biçimde dolduruyor. Üstelik Kristen Stewart gibi liseden yeni mezun olmuş görünümlü vasat bir oyuncuya rağmen.
Oysa karşısında öyle bir Juliette Binoche var ki, böylesi her genç oyuncuya nasip olmaz. Binoche, geçmişte Sigrid olarak biriktirdiklerini şimdi Helena olarak aktaracak olmanın stresli ve ikilemli ruh halini kusursuz yansıtıyor. Öfke ve kahkaha patlamalarıyla bu stresli duruma profesyonel bir hakimiyet sağlıyor. Bu kadar doğal görünmesindeki en büyük etken (dünyanın en iyi aktrislerinden biri olması dışında), senaryonun üzerinde durduğu veteran oyuncu ve yeni yetenek evrenlerinin çatışma alanlarını bir değil, iki yeni oyuncuyla birden tecrübe etmesi. Stewart ve Moretz’in Binoche karşısında böylesi derin bir dramda sevimsiz kalışları bana göre belki de Assayas’ın arzu ettiği şeylerden biriydi. Maria’ya birilerinin “senaryo bir cisim gibidir, durduğun yere göre bakış açısı değişir” demesi gerekiyordu. Maria’ya yönelik bu ve buna benzer zeki muhalif çıkışları Valentine’a kondurmak benim için ne kadar zor olsa da Maria’nın geleneksel kalan oyunculuk damarlarının bu tip hamlelerle zorlanmasına ihtiyaç vardı. Olivier Assayas, görünen (Maria, Valentine, Jo-Ann) ve görünmeyen (Sigrid, Helena) tüm kadın karakterlerine rahatsızlık yükleyerek mizah ve tempo farkıyla Woody Allen’ın yaptığı şeyleri yapabilen güçlü bir senaryo ortaya koyuyor. Cisim gibi bir senaryo!
Osman Danacı
odanac@gmail.com