Ana sayfa 2010'lar 2015 Mon Roi

Mon Roi

1419
0

Fransız oyuncu, aynı zamanda kendi yazıp yönettiği dört filmi bulunan Maïwenn’in dördüncü filmi olan Mon roi, avukat olan Marie-Antoinette (filmde kısaca Tony deniyor) ve bir restoran sahibi, karizmatik çapkın Georgio arasındaki uzun soluklu, bol gelgitli, tutkulu olduğu kadar yıpratıcı ilişkiyi tüm yönleriyle ameliyat masasına yatıran bir film. Aşk, nefret, öfke, mutluluk, kıskançlık, sorumsuzluk, sırlar, özgürlük, eski ilişkiler, pişmanlık, ebeveynlik gibi başlıkların hangisini alırsak alalım, Tony – Georgio ilişkisinde karşılığı olmayan yok. Yıllardır bu kavramların birini, birkaçını, hepsini konu alan yüzlerce film çekiliyor. Ama hepsinin altına girebilen, bunları tek bir çift üzerinden okuyabilen, yaptıklarıyla / yapmadıklarıyla herkesin kendinden çok fazla şey bulabileceği bir senaryoyu öyle her zaman bulamıyoruz. Etienne Comar ile birlikte senaryoyu yazan Maïwenn’in her yönüyle yansıtmak istediği bu arızalı ilişki, tüm temiz ve kirli çamaşırları ortaya döken türden. Sanki senaryoyu yazarken hissedilen özgürlük filmin biçiminde de hissedilsin dercesine çekilmiş ve ortaya bu ilişkinin yükselen, alçalan, kırılan, patlayan noktalarından meydana gelen tempolu bir kolaj çıkmış. Maïwenn, kolajın kronolojisini Tony’nin yaşadığı kayak kazası sonrası tedavi gördüğü ortopedi merkezinde yaşadıklarıyla esleyip, hem zamanda sıçramaları daha makul hale getirmiş, hem de bu karışık kurgu sayesinde bu denge problemli ilişkinin gidişatını daha gizemli hale getirmiş.

Bir eğlence yerinde tanışan Tony ve Georgio, her ilişkinin başlangıcında olduğu gibi heyecan ve tutkuyla yola çıkıyorlar. Bu heyacanın etkisiyle birbirlerini tanıdıklarını düşünüp beraber yaşamaya, evliliğe, çocuk sahibi olmaya yelken açıyorlar. Ama eski sevgilisi olan ve Tony ile birlikteliğini kabullenemeyen Agnès’in intihara teşebbüsü sonrası Georgio’nun vicdanen huzursuz olup Agnès ile ilgilenmeye başlaması, açığa çıkmayı bekleyen sorunların fitilini ateşliyor. Bağlılıklar sorumlulukları, sorumluluklar sorunları beraberinde getiriyor. Ayrılıklar, tekrar birleşmeler, başka sorunlar durmak bilmiyor. Özgür ruhlu bir adam olan Georgio’nun, Tony hamileyken onun psikolojisi evliliklerini ve doğacak bebeklerini etkilemesin diye ayrı eve çıkmak istemesi, uyuşturucu bağımlılığını gizlemesi, Tony’yi güvenli alanı olarak gördüğü için ayrılmaya yanaşmaması, öte yandan Tony’nin Georgio’yu evlilik bağı ile değiştirebileceğini sanması, haklı biçimde onu eski sevgilisine gösterdiği aşırı ilgi yüzünden kıskanması, her ayrılık sonrası geri dönmek için Georgio’nun yaptığı kurlar neticesinde yelkenleri suya indirmesi, ilişkiyi tuhaf ama bir o kadar da tanıdık bir döngüye sokuyor.

Maïwenn filme genelde Tony tarafından baksa da, karşısına koyduğu Georgio gibi zor bir adamın temsil ettiği erkek davranışlarına da çok hakim bir yol izliyor. Georgio’nun cazibesi, eğlenmeyi, mutlu etmeyi, gönül almayı çok iyi bilmesi, “benimle barda tanıştın, kütüphanede değil” demesi gibi ilişkinin/evliliğin sorumluluklarını kendine göre esnetip, yaptığı tutarsızlıkları dürüstlüğe vurarak savunabilmesi, filmin karakter tasarımında ne kadar derine nüfuz edebildiğini gösteriyor. Tony cephesinde ise, daha çok bu zor adamı taşıma çabalarının yarattığı psikolojik yüklerle mücadele söz konusu. Beyaz atlı prens algısının gerçek hayatta rastlanan eğreti duruşunu kabullenemeyen Tony’nin sürekli yeniden yazılan ve bozulan ezberler arasında kalışını izliyoruz. Geçmişe sünger çekip, sonra tekrar bir şekilde aynı tutku girdabına kapılması, karşısındaki istikrarsız adamın istikrarsızlıklarına bir türlü ayak uyduramadığı için doğru bildiklerinin yanlış çıkmasıyla sürekli yıpranması Tony’yi sürekli boyutlandırıyor. Georgio’nun özgürlüğü ve Tony’ye bağlılığı arasında yaşadığı bu istikrarsızlık da eklenince, her ikisi için “ne onunla, ne de onsuz” bir çıkmaz yaratıyor.

Mon roi’yı analiz etmek hem kolay, hem de zor. Bir kadın ve bir erkek öznesinden çıkarılabilecek en basit ve en zor unsurları çarpıştırıp, hem rüya gibi bir aşk hikayesi, hem de kabusa dönüşen açmazlar döngüsü içinden daha pekçok farklı okuma yapılabilir. Tony’nin kaza sonrası tedavi süreci, kaza öncesi de Georgio ile yaşadıkları, zamanlaması iyi ayarlanmış usta kurgu hamleleriyle birbirine bağlanıyor. Böylece huzurlu ve gergin anlar uç uca eklenip birbirine yaklaştırılarak, bir evlilik içinde her an her türlü duygunun yaşanabileceğine dair tekinsiz bir ortam yaratılıyor. Bir yandan bu ilişkiyi sürekli detaylandırıp boyut kazandıran skeçler, bir yandan da giderek nasıl sonuçlanacağı merak uyandıran uzun soluklu ve gergin bir bütünlük izliyoruz. Sonlara doğru geçmiş ve şimdiki zamanın birleşmesiyle tamamlandığı sanılan döngü, aslında ikisi arasındaki ilişkinin başka bir boyutuna temas eden bir finalle nihayetleniyor. Sürekli gelgitlerin yaşandığı bir evliliğe de böylesi nokta gibi görünen virgüller yakışırdı.

Mon roi, çok farklı bir konu veya benzerine rastlanmamış karakterler içermemesine rağmen, o konudan ve Tony – Georgio çiftinden zengin içerikler, romantik ve psikolojik gerilim anları üretmeyi başarıyor. Her daim karizmatik ve ikna edici Vincent Cassel ile, Tony rolüyle 2015 Cannes Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazanan Emmanuelle Bercot uyumu şahane. Belki aralarında bir kimya yok ama bu ilişkinin anatomisi onu hemen bertaraf ediyor. Özellikle filmin duygu ve mantık ikilemi arasındaki tüm yükü sırtlanmış olan Bercot’un performansı harikulade. Onu gülerken, öfkeden deliye dönerken, acı çekerken, sarhoş olup ortalığı karıştırırken, sevdiği adama aşkla bakarken izlemek büyük keyif. Maïwenn’in bu hikayeyi, Tony’yi, onun mevsimleri andıran bu duygu değişimlerini çok iyi analiz edip filme aktarması, üstelik karşısına Georgio gibi çok zor bir erkeği dümdüz işlemeden koyması, bir kadın dokunuşundan çok daha fazlasını işaret ediyor. Peri masalından insani arızalara uzanan bir yelpazenin tüm renklerini, evliliğin mi aşkı öldürdüğünü, yoksa aşkın ömrünün zaten kısa olduğunu mu, ne isterseniz düşünmenizi sağlayacak geniş çaplı bir ilişki analizi sizi bekliyor.

 

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

Önceki makaleYeni Çıkan Kitaplar: Sinema Kuramı
Sonraki makaleAn Elephant Sitting Still
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here