1950’li yılların sonunda Fransız Yeni Dalga akımı o güne dek geçerli olan klasik sinema anlayışını yerle bir ederken, mevcut yapıya karşı alternatif arayışların ve özellikle Amerikan Sineması’na hakim stüdyo sistemine karşı bağımsız bir duruşun Hollywood içindeki ilk kıvılcımını ise genç bir aktör ateşliyordu, hem de sinema tarihine geçecek ilginçlikte bir hikaye ile…
Sydney Lumet başyapıtı 12 Angry Men’in öfkeli adamlarından John Cassavetes, Hollywood’da süregiden düzene karşı da öfkeliydi ve öfkesini bir radyo programında dile getirdi. Son rol aldığı film olan Edge of the City ile ilgili komplimanlara “O kadar da iyi bir film olmadı, ben daha iyisini çekebilirim” karşılığını verdi ve o ünlü iddiayı dile getirdi: “Eğer şu an beni dinleyen herkes bir ya da iki dolar gönderirse, insanlara dair bir film çekeceğim”.
Daha sonra vereceği bir röportajında itiraf ettiğine göre, Cassavetes bu söz üzerine insanların para göndereceğini hiç düşünmemiş olsa da, bir hafta içinde toplanan $2000 ile verdiği sözün arkasında durmak için hazırlıklara başlamak kaçınılmaz olacaktı…
Amerikan Bağımsız Sineması’nın Miladı: Shadows (1959)
Cassavetes hiç benimsemediği Hollywood’un yapay dünyasından uzak, doğal bir film çekmek istiyordu. Senaryo neredeyse yoktu, oyunculuk doğaçlamaydı. Filmdeki karakterler bile doğallık uğruna oyuncuların gerçek isimlerini taşıyordu. Bir grup genç insan, özellikle de iki erkek kardeşiyle birlikte yaşayan güzel ve özgür ruhlu Leila ekseninde, bir kuşağın umutları, aşkları, hayal kırıklıkları üzerine deli dolu bir film çıktı ortaya. Tam da Cassavetes’in istediği gibi kamera sokaklardaydı artık, fonda caz, Manhattan başrolde!
Yeni Dalga akımını müjdeleyen Louis Malle klasiklerinin ve elbette döneme damgasını vuran Beat Kuşağı’nın izlerini özgünlüğüne gölge düşürmeyecek ölçüde hissettiren Shadows, sinema çevrelerinde heyecanla karşılandı ve Venedik Film Festivali’nde Eleştirmenler Ödülü’ne uzandı. Bu yenilikçi çıkış filmi yıllar içinde tüm zamanların en iyi ilk filmlerinden biri ve Amerikan Bağımsız Sineması’nın miladı olarak sinema tarihindeki yerini aldı.
Sonu Belli Bir Macera: Too Late Blues (1961) & A Child is Waiting (1963)
Shadows ile yönetmenlik alanında da yeteneklerini kanıtlayan Cassavetes 1961 yılında ikinci filmi olan Too Late Blues için kamera arkasına geçti. Bu kez Paramount’un desteğiyle çekilen ve klasik sinema anlayışına daha yakın bir film olan Too Late Blues, aşkı ve hayalleri arasında kalan genç bir müzisyenin çıkmazı üzerine odaklanan bir melodramdı.
Yönetmenlik kariyerinin üçüncü durağı olan A Child is Waiting ise Cassavetes’in stüdyo sistemi ile ipleri tamamen koparmasına yol açacak bir çalışma olacaktı. Burt Lancester ve Judy Garland gibi dönemin iki büyük yıldızını bir araya getiren film, ailesi tarafından bir enstitüye yatırılan zihinsel engelli bir çocuğu konu alıyordu. Sonuçta bu zorlu dramın altından da başarıyla kalkıyordu Cassavetes ancak filminin yapımcı firma tarafından kendi tasarladığından farklı bir şekilde kurgulanması onun için kabul edilemezdi.
Aslında John Cassavetes’in de onunla aynı dertleri paylaşan Yeni Dalga yönetmenlerinin de sinemalarının temelinde aynı fikir yatıyordu. Jean Luc Godard bu fikri en basit şekliyle iki kelimede özetlemişti: “Film yönetmenindir!”
Ancak Too Late Blues ve özellikle de A Child is Waiting deneyimleri, Cassavetes’e sistem içinde kaldığı sürece asla istediği özgürlüğe sahip olamayacağını kesin bir biçimde gösterdi. Artık aktörlükten kazandığı paralarla kendi filmlerini çekecek ve kimsenin eserlerine müdahale etmesine izin vermeyecekti…
Cassavetes Ekibi Toplanıyor: Faces (1968)
1968 yapımı Faces, 1984 yapımı Love Streams’e kadar sürecek olan, hemen hepsi aynı oyuncular ile çekilen ve benzer temalara kafa yoran 8 filmle, Cassavetes’in sinema tarihine damgasını vuracağı bir dönemin başlangıcıydı. Bu filmlerden Husbands ve Killing of a Chinese Bookie hariç diğer altısının en büyük kozu, Cassavetes’in 1954 yılında evlendiği ve Hollywood’un gördüğü olasılıkla en güzel, kesinlikle en yetenekli sarışın olan Gena Rowlands’dı.
A Child is Waiting filminde küçük bir rolü olan Rowlands, Faces’in başrol oyuncularından biriydi. Richard ve Maria Forst çiftinin sorunlu evliliklerini konu alan filmde Rowlands, Richard’ın metresi Jeannie’ye hayat verirken, Cassavetes’in favori aktörlerinden Seymour Cassel ise Maria’nın bir gecelik kaçamağı genç jigolo Chet’i canlandırıyordu.
Hareketli bir kamera ile genellikle yüz plan çekimlerden oluşan sahneler, oyunculara yeteneklerini sergilemeleri için büyük fırsat sunuyor, John Marley, Lynn Carlin, Seymour Cassel ve Gena Rowlands’dan oluşan çekirdek kadro Cassavetes’in güvenini boşa çıkarmıyordu. Öyle ki, Cassavetes’in en iyi orjinal senaryo dalında adaylıkta kaldığı 1969 Oscar ödüllerinde Lynn Carlin ve Seymour Cassel de en iyi yardımcı oyuncu dallarının Oscar adayları arasında yerlerini almıştı.
Tüm olumlu yönlerine rağmen, çoğunluğu Cassavetes’in evinde gerçekleşen 17 saatlik çekimden 130 dakikaya indirilen Faces, bir an durmayan kamerası, bitmek tükenmek bilmeyen diyaloglarıyla seyirci için hayli yorucu bir deneyim. Ama elbette ödülü büyük, sarsıcı ve üzerinden neredeyse yarım asır geçmiş olmasına rağmen hâlâ çok cesur.
Hayat Ölüm ve Özgürlük Üzerine Bir Komedi: Husbands (1970)
Husbands, Cassavetes’in yönetmenliğin yanısıra, gerçek hayatta da yakın dostları olan Ben Gazzara ve Peter Falk ile beraber başrollerden birini de üstlendiği bir komedidir. Ama tabii Cassavetes usûlü bir komedi! Harry, Archie ve Gus isimlerinde üç arkadaş yakın dostlarından birinin ani ölümüyle sarsılır ve cenazeden sonra bir arada vakit geçirerek bu trajik olayın ve genel olarak hayatın üstesinden gelmeye çalışırlar. Filmin iki saati aşkın süresi boyunca üç kafadar gezer, eğlenir, basketbol oynar, kadınlarla flört eder ve hatta Londra’ya uçarlar! Aylaklık güzeldir tabii ama nereye kadar?
Bir önceki filminin senaryosuyla Oscar’a aday gösterilen Cassavetes, Husbands ile de en iyi senaryo dalında Altın Küre adaylığı kazanmıştır. Cassavates’in, hayatın çıkmazları karşısında insanoğlunun çaresizliğini bu kez tümüyle erkekler dünyası içinden resmettiği Husbands, yıllarca yönetmenin diğer filmlerine oranla gölgede kalmış olsa da 2000’li yıllarla birlikte en iyi işleri arasında gösterilmeye başlanan bir yapıt.
Aşkın Cassavetes Hali: Minnie and Moskowitz (1971)
Faces’ta da rol alan ancak ortak sahneleri bulunmayan Seymour Cassel ve Gena Rowlands ikilisi, Minnie and Moskowitz ile Cassavetes filmografisinin en tutkulu çiftine hayat verirler. Kırık kalpli iki yalnız insan birbiriyle tanışır, aşık olur. Peki mutluluğu yakalamak bu kadar kolay mıdır? Moskowitz’e göre öyle! Minnie içinse zor, çok zor…
Minnie Moore, tipik bir Cassavates karakteridir. Her daim güneş gözlüklerinin ardında gizlemeye çalıştığı yaşlı gözlerinde nice hayal kırıklıkları saklayan bir mutsuzluk mahkûmu. Seymour Moskowitz ise tam bir çılgın aşıktır. Bu açıdan Cassavetes’in yarattığı tüm erkek karakterler arasında çok ayrıksı bir noktada durur. Çünkü Cassavetes erkekleri genelde görmüş geçirmiş, pek çok şeyi tüketmiş üst-orta sınıf karakterlerdir. Anlık mutluluklar peşinde koşsalar da aşktan uzak… Seymour ise bir park yerinde arabaları park ederek hayatını kazanan, tuhaf ve dengesiz bir adam. Minnie’nin de deyimiyle “yanlış insan”. Ama hayatının belki ilk, belki de son mutluluk şansı olarak gördüğü Minnie’ye deli gibi aşık, hem de bir filmde görüp görebileceğiniz en coşkulu ilan-ı aşk sahnesini sergileyecek kadar! Benzerine rastlaması güç bu modern aşk masalı, Cassavetes filmografisinin kesinlikle ıskalanmaması gereken eserlerinden biri. Ayrıca daha önce hiç Cassavetes filmi izlememiş sinemaseverler için yönetmenin dünyasına en ideal giriş filmi.
Deliliğin Sınırlarında: A Woman Under the Influence (1974)
En iyi Cassavetes filminin hangisi olduğu konusunda herkesin favorisi farklı olabilir. Ama en iyi Gena Rowlands performansının hangisi olduğu konusunda A Woman Under the Influence rakipsizdir. Mabel Longhetti karakterinin tuhaf tikler eşliğinde kendi kendine konuşan hallerini bir kere görmeniz yeter sinema anılarınızdaki en unutulmaz film karakterleri arasına karışması için.
Üç çocuklu bir ev kadınıdır Mabel. Hali, tavrı, davranışları normal değildir başkalarına göre. Ama Cassavetes de zaten normalin ne olduğunu sorgular filminde. Zira filmdeki en gergin sahneler Mabel’ın karşısındakine normal görünmeye çalıştığı sahnelerdir. Diğer insanlardan onay almaya çalıştıkça çuvallar Mabel. Ancak bu durum da tek taraflı değildir. Kocasının, annesinin, babasının, kayınvalidesinin, komşularının, arkadaşlarının Mabel’a yaklaşım tarzları da pek normal sayılmaz. Onlar da yardım etmeye çalıştıkça daha beter uçuruma sürüklerler Mabel’ı…
Daha önce en iyi senaryo dalında Oscar’a aday gösterilmiş olan Cassavetes, bu filmiyle de 1975 yılının en iyi yönetmen adayları arasındaki yerini alır. Heykelciğin, The Godfather Part II ile Francis Ford Coppola’ya verilmesi, haliyle normaldir. Ancak en iyi kadın oyuncu dalında Altın Küreyi kucaklayan Gena Rowlands’ın, Oscar’ı Ellen Burstyn’e kaptırmış olması hiç kuşkusuz tüm zamanların en büyük Oscar fiyaskolarından biridir.
En Havalı Cassavetes Filmi: The Killing of a Chinese Bookie (1976)
2012 yılında pankreas kanserinden hayata gözlerini yuman karizmatik aktör Ben Gazzara’nın, rol aldığı 129 film arasında “en sevdiğim filmim” dediği The Killing of a Chinese Bookie, Cassavetes’in gangster sinemasına kendine özgü bir bakış getirdiği kült bir klasiktir.
Filmde Gazzara’nın canlandırdığı striptiz kulübü sahibi Cosmo Vittelli’nin dünyasına Cassavetes ağır ağır davet eder seyircisini. Asıl hikaye geç girer ama kimsenin izlemekten şikayet etmeyeceği derinlikte bir karakter vardır ortada. Yönetmen de bu durumun tadını çıkarır. Bir gece dürüstlüğü şaibeli bir poker oyununda kaybedilen 23.000 dolarla başlar gerilim. Vitelli borcuna sadıktır; sadece biraz zaman ister. Ama borçlu olduğu belalı tiplerin asıl derdi para değildir. Çinli bir bahisçinin öldürülmesi gerekmekte ve bu iş için elini kirletecek dışarıdan birine ihtiyaç duyulmaktadır…
Renkli dünyası kötü bir kabusa dönüşürken bile rahatlığı elden bırakmayan sofistike bir karakterdir Cosmo Vitelli. Hayat düsturu bellidir: Show Must Go On! İzlerken onun yerine biz heyecanlanır, maceranın sonunda Cassavetes’e bir kere daha şükranlarımızı sunarız…
Bir Psikolojik Gerilim Başyapıtı: Opening Night (1977)
İşte bu satırların yazarına göre John Cassavetes sinemasının doruk noktası! Bu film her şeyden önce tiyatro sanatı ve sanatçılarına adanmış bir saygı duruşu, benzer kalp çarpıntılarını ancak Polanski klasiklerinde yaşayabileceğiniz türden halüsinasyon sahneleriyle psikolojik gerilim türünün zirvelerinden biri ve yönetmenlik açısından Cassavetes filmografisinin en deneysel çalışması.
Muhteşem Gena Rowlands bu kez genç bir hayranının, arabasının peşinde koşarken hayatını kaybetmesi üzerine bunalıma giren ve dahası yaşlanmayla ve dahası yalnızlıkla başa çıkmaya çalışan yıldız oyuncu Myrtle Gordon’a hayat veriyor. Kendini alkole vermiş başrol oyuncusunu toparlamaya çalışan yönetmen rolünde Ben Gazzara, Gordon’un eski sevgilisi ve sahne arkadaşı rolünde ise bizzat John Cassavetes, Rowlands’a eşlik ediyorlar.
Sinir krizinin eşiğinde bir sanatçının durumunun Broadway’deki açılış gecesine kadar düzelip düzelemeyeceği ikilemi üzerine dört dörtlük bir senaryo, üst düzey oyunculuklar, tekinsiz bir atmosfer, görkemli bir final… 2010 yılında benzer bir reçeteyle modern bir klasiğe imzasını atan Aronofsky’nin Black Swan’ından 33 yıl çekilmiş ve en az onun kadar etkileyici bir klasik.
Mafyaya Kafa Tutan Kadın: Gloria (1980)
Cassavetes 70’li yılların sonunda yazdığı ancak yönetmeyi düşünmediği Gloria senaryosunu Columbia Pictures’a satar. Proje için başrol önce şöhretinin doruğundaki Barbra Streisand’a teklif edilir. Streisand’ın reddetmesi üzerine rol Gena Rowlands’a gider. Hal böyle olunca, yönetmenlik de yine Cassavetes’e düşer.
Mafya için muhasebecilik yapan Jack Dawn FBI ile işbirliği yapınca, kendisinin de, ailesinin de hayatı tehlikeye girer. Kaçmak üzere hazırlanırken evleri basılan Dawn ailesi, 6 yaşındaki oğulları Phil’i son anda komşuları Gloria’ya emanet ederler. Ailesi öldürülen çocuk, babasının saklaması için kendisine verdiği defter yüzünden mafyanın yeni hedefidir artık güvenebileceği tek insan ise, Gloria.
90’lı yılların kült klasiklerinden Leon bu filmin karşı cins versiyonu gibidir. 1999 yapımı Sydney Lumet imzalı Gloria ise lüzumsuz bir kopyadan ibarettir. Cassavetes’in konvansiyonel sinema anlayışına en yakın filmi olan Gloria, Gena Rowlands’a en iyi kadın oyuncu dalında Altın Küre ve Oscar adaylıkları kazandırmış, Venedik Film Festivali’nde Altın Aslanı Louis Malle’in Atlantic City’si ile paylaşmıştır.
Hüzünlü Bir Veda: Love Streams (1984)
1984 yılında doktorundan sadece 6 aylık ömrünün kaldığı teşhisini öğrenen Cassavetes, 80’e yakın filmde rol almış saygın bir aktör, bir dizi başyapıta imzasını atmış usta bir yönetmendi. Artık hayata ve sinemaya veda zamanı gelmişti. Böylece dolu dolu geçmiş bir ömrün son günlerini yaşamakta olmanın hüznü, olağanüstü bir sinema kariyerinin birikimiyle birleşerek Cassavetes’in adına yakışır bir veda başyapıtına dönüştü.
Love Streams en yalın haliyle hayatın sillesini yemiş iki kardeşin birbirinden destek alarak ayağa kalkma çabalarının hikâyesidir. Kendi filmlerinde genelde yardımcı roller üstlenen Cassavetes son ve en büyük rolünde, yalnız ve mutsuz yazar Robert Harmon’ı, hayatının aşkı, filmlerinin vazgeçilmezi Gena Rowlands ise sona eren evliliğinin bunalımlarını aşmaya çalışan kız kardeşi Sarah Lawson’ı canlandırır. İki dev sanatçıyı 30 yıllık aşklarının kameralar önündeki son randevusunda izlediğimiz filmdir bu.
Cassavetes’in ömrü bu filmin ardından doktorunun tahmin ettiği kadar kısa sürmez. Ama ödül koleksiyonuna bir de Berlin’den Altın Ayı ekleyen Love Streams, Cassavetes’in oyuncu kimliğiyle son filmi, yönetmen kimliğiyle son başyapıtı olarak kalır.
Emanet Bir Komedi: Big Trouble (1986)
Andrew Bergman’ın yazıp, yönetmenliğini üstlendiği Big Trouble, Bergman’ın yapımcı ile arasının bozulması üzerine yarım kalır. Cassavetes’in yakın dostlarından Peter Falk filmin başrol oyuncularından biridir. Onun aracılığıyla Cassavetes’e filmi tamamlaması teklif edilir ve o da kabul eder. Kısacası Cassavetes’in en zayıf filmi olarak kabul edilen Big Trouble aslında bir Cassavetes filmi bile sayılmaz.
Sigorta dolandırıcılığı üzerine sabun köpüğü bir komedi olan Big Trouble’ı, Cassavetes’in bitirmeyi kabul etme nedenlerinden biri de sağlık sorunları nedeniyle artan tedavi masraflarıdır. Bu film onun son işi olarak kalacak ve Cassavetes, 3 Şubat 1989 günü yakasını kurtaramadığı siroz belasından hayata gözlerini yumacaktır.
Latif Güven
kumarbazbob@gmail.com
Twitter