Ana sayfa 2010'lar 2018 And Breathe Normally

And Breathe Normally

290
0

Beş kısa filmin ardından yazıp yönettiği ilk uzun metrajı And Breathe Normally ile Sundance Film Festivalinde yönetmen ödülü kazanarak adını duyuran Isold Uggadottir, oğlu Eldar ile güç bir hayat yaşayan Lára’nın Gineli bir göçmen olan Adja ile kesişen hikayesini anlatıyor. Bekar bir anne olarak iş arayan, nihayet yurt dışı girişlerdeki bir pasaport kontrol noktasında işe giren Lára, bir gün ona işi öğreten çalışma arkadaşının gözden kaçırdığı bir pasaport ayrıntısını yakalayarak Adja’nın ülkeye girişine engel olur. Kızından ayrı düşen, sorguya alınan, geçici olarak kendisi gibi yasal açıdan sorunlu göçmenlerin bulunduğu bir tesise yerleştirilen Adja, çaresizce sınır dışı edileceği günü beklemeye başlar. Bu arada kirasını ödeyemediği için evinden çıkan, kalacak başka bir yer bulamayınca oğluyla beraber arabasında yatan Lára da farklı bir açıdan hayata tutunma çabasındadır. Bu iki kadının hayatlarını tekrar kesiştirerek mütevazi bir anlatımla perspektifini genişleten Uggadottir, İzlanda gibi göçmen sorunundan fazla etkileneceğini düşünmediğimiz bir ülkenin sınırları içinde bile yaşanabilecek zorlukları dile getiriyor. Avrupa’nın, özellikle de İskandinav ülkelerinin mülteci meselesine yaklaşımındaki ılımlı/duygusal tavırdan nasibini almış bir film olarak And Breathe Normally, bu özelliğini en baştan çok iddialı olmayıp, çeperini fazla genişletmeyip, sadece iki kadının hayatlarını yoluna koyma istekleri üzerinden gerçekleştirmek isteyen bir film.

Adja’nın dramını kesinlikle sömürmeden, abartmadan, onun iyi kalpli ve iyi niyetli kişiliğini öne çıkararak, ama yaşadığı talihsizlikleri ve trajik geçmişini yüzünden okutmak suretiyle hüznüne de ortak ederek konumlandıran Uggadottir, bir mülteciden önce bir birey tanımlaması yapıyor. Aynı şekilde geçmişi hakkında pek bir şey bilmeden de yaşadıklarını az çok tahmin edebileceğimiz ölçüde bir karakter olan Lára da benzer bir tanımlamayla bir Avrupalı’dan önce kendi ülkesinin hayat şartlarına karşı elinden geldiğince direnmeye, uyuşturucu geçmişinde yaptığı hataları aşmaya çalışan bir kadın. Hatta bunu tam manasıyla aşamadığı için, yaşanan bir olay sonrasında Eldar’ın okulundaki idarecilerin Adja’ya olan önyargılarına karşı durma cesareti bile gösteremiyor. Maddi sıkıntıları yüzünden adeta kendi vatandaşı olduğu ülkede bir mülteci durumunda kalması onu Adja’nın dramına ortak bir konuma, hatta daha da altına getiriyor. Geçici de olsa en azından başını sokacak bir yeri olan Adja’ya göre daha düşkün bir durumda olması, belki de sadece işini yapıp onun ülkeye girmesine mani oluşunun tuhaf bir bedeli sanki. Bir kadın yönetmen olarak, ilahi adalet, karma, ağlarını ören kader gibi ödeşme tanımlamalarıyla da olsa iki kadına sağladığı dramatik ortaklığa fazladan feminizm yüklemesi yapmak istemiyor Uggadottir. Öyle ki Lára ve Adja birer erkek olsalardı, ufak tefek düzenlemeler dışında hikaye sekteye uğramazdı. Ama kadın olmaları, farklı kutuplara ait bu iki insanın sessiz anlaşmalarını, belki de adı konulmayan dostluklarını daha dingin bir estetiğe oturtuyor.

Irk, dil, din farklılıkları olmadan veya bu farklılıkların üzerinde çok fazla durmadan, sadece zorlu hayat şartlarının ve daha iyi bir yaşam özleminin ortak paydada buluşturduğu iki kadının kesiştiği noktada filmini konuşlandıran Uggadottir, Lára’nın içine, Adja’nın dışına ağlayan hüzün dengesini koyu İzlanda coğrafyası fonuna o kadar sade biçimde yerleştiriyor ki, istese daha sertleştirebileceği, sömürebileceği, abartabileceği seçeneklere yüz vermeden o sadelikte kendini buluyor. Eldar gibi dünya tatlısı bir çocuğun varlığını da bu dengeler içinde hikayesinin kıvrımlarına ustaca yerleştiriyor. Lára ve Adja arasında belirlediği mesafenin kolayca aşılmasını istemeyerek, kendine hakim ama bunun yanında salıverilesi duygusallıklara da açık bir yönetmen olacağının sinyallerini ilk filmiyle veriyor. Ülkesi İzlanda’da dizi ve TV filmleriyle tanınan Kristín Þóra Haraldsdóttir ve Gine/Belçikalı Babetida Sadjo, bu dengeli duygusallığı çok iyi aktaran performanslar sunarak Uggadottir’in işini kolaylaştırıyorlar. And Breathe Normally, Avrupa sinemasının göçmen sorununa tipik yaklaşımlarından bir tanesi gibi gözükse de, bu sorun hakkında çok büyük laflar etmekten kaçınan, daha çok iki farklı coğrafyaya ait kadının yaşadığı zorlukların coğrafyasızlığına dikkat çekmeyi başaran sade ve akıcı bir dram.

 

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

Önceki makaleSeberg
Sonraki makaleFire Will Come
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here