Martin (Mads Mikkelsen), artık hayattan zevk almadığını, yorulduğunu, yaşlandığını iyice hissetmeye başlamış bir lise öğretmenidir. Evde sık sık gece nöbetlerine giden hemşire eşi ve çocuklarıyla iletişimsizlik yaşarken, işinde de öğrencileri tarafından sıkıcı ve ilgisiz bulunmaktadır. Aynı okulda görev yaptığı öğretmen arkadaşları Nikolaj (Edebiyat), Tommy (Beden Eğitimi) ve Peter (Müzik) ile Nikolaj’ın doğum günü sebebiyle bir araya geldikleri bir akşam, hayatının dönüm noktalarından birinin başlangıcı olacaktır. Benzer sorunları yaşayan dört arkadaş, sohbet ilerledikçe Nikolaj’ın ortaya attığı bir teori üzerine konuşmaya başlarlar. İnsanların kanlarında 0.05% oranında alkolle doğduklarını iddia eden Norveçli psikiyatrist ve yazar Finn Skårderud’dan bahseden Nikolaj, belirli seviyede tüketilen alkolün zihni açtığını, sosyal ve profesyonel performansı olumlu yönde etkilediğini savunan Skårderud teorilerini kendi hayatlarına uygulamayı teklif eder. Böylece dört arkadaş kontrollü bir şekilde özellikle çalışma saatleri içinde alkol kullanarak bu hipotezin doğruluğunu test etmeye karar verir. Başlarda çok olumlu sonuçlar alsalar da, ilerleyen adımlarda onları türlü zorluklar beklemektedir.
Danimarkalı senarist, yönetmen, yapımcı Thomas Vinterberg’in senaryosunu bir başka önemli isim olan Tobias Lindholm ile birlikte yazdığı, kendisinin yönettiği Druk (Another Round), Avrupa Film Ödülleri bünyesinde Berlin Alexanderplatz, The Painted Bird, Undine, Boze Cialo ve Martin Eden gibi yapımların aday olduğu kategoriden En İyi Avrupa Filmi ödülü yanında, En İyi Avrupalı Yönetmen, Senarist, Erkek Oyuncu ödüllerini de kazanmış bir dram. Vinterberg – Lindholm ortaklığı da Submarino (2010), Jagten (2012) ve Kollektivet (2016) ile birlikte dördüncü filme ulaşıyor. Söz konusu Skårderud’un alkol teorisinin hayata geçirilmesini pek çok farklı kesime uygulayabilecek iken, Jagten gibi yine eğitim sistemi içinden bir karakter aracılığıyla meseleyi ele almak isteyen Vinterberg, bu sayede konusu gereği yaşanacak gerilimi ebeveynler, gençler ve sistemin gözaltında planlıyor. Yine Jagten gibi bu defa taciz iddiası türünde bir bıçak sırtı olmasa da, toplumsal aforozun nefesini ensesinde hisseden karakterlerle bu planlama etrafında konusunu şekillendiriyor. Başta Martin olmak üzere bu dört eğitimcinin iyi kurgulanış ve işleyişi sayesinde, onların kalkıştıkları bu tehlikeli ama iyi niyetli değişim süreci de kendi bıçak sırtı boyutlarını çiziyor.
Druk, alkol tüketimi ve bunun bireyler üzerindeki etkilerine dair çeşitli durum tespitleri içeren bir film. Didaktik olmakla kendini salıvermek arasında tutturduğu orta yol, alkolle çeşitli düzeylerde birliktelik yaşayan insanların zaten yaşayarak tecrübe ettiği detaylarla inşa edilmiş. Belirli miktarlarda alınan alkolün bilinçaltını serbest bıraktığı, cesaretlendirdiği, sosyalleşmeyi kuvvetlendirdiği, sanatsal yönden yaratıcılık kazandırdığı fakat bunun yanında dikkatsizleştirdiği, sözü edilen cesareti suça kanalize ettiği ya da sağlık sorunlarını tetiklediği çeşit çeşit örnekleri görüyor, duyuyor, yaşıyoruz. Bize aslında ne olduğumuza dair bastırılmış duygularımızı ve potansiyellerimizi hatırlattığı gibi, aslında ne olabileceğimize dair ürkütücü gerçekleri de gösterme gücüne sahip. Thomas Vinterberg, Martin merkezli hem duygusal, hem de mesleki bir tükenmişlik hali yaratarak, diğer üç arkadaşını da farklı suretler ama aynı bitkinlikle donatarak bir kader birliği oluşturuyor. İşleniş olarak Martin’in bir adım gerisinde kalsalar da, Nikolaj, Tommy ve Peter da bu deneyin olumlu/olumsuz sonuçlarından etkileniyorlar. Mesai saatleri içinde gizlice alkol alarak, kandaki alkol konsantrasyonu ve alkolle konsantre edilen kan yüzdesi manasına gelen BAC (Blood Alcohol Concentration) ölçümleri yapmak suretiyle vücutlarındaki alkol dengesini kontrol ederek işlerini yapmanın nasıl bir şey olduğuna bakmak istiyorlar. Bir araya gelip maddi sıkıntılarını çözmek için bir soygun planlayan arkadaş grubu örneği gibi, bir araya gelip eski duygularını, mesleki şevklerini kazanmak için bu teoriye tutunuyorlar adeta.
Hayatı sıkıcı bir rutine hapsolmuş, bu sıkıcılığı ve ilgisizliği ders işleyişine de yansıtıp öğrencilerini de sıkmış, “sıkıcı olmaya mı başlıyorum” diye eşine soracak kadar kendinden ve ailesinden kopmuş Martin için Nikolaj’ın önayak olduğu bu alkol deneyine razı olmak hiç zor değil. Üstelik sonuçlarına kendisi bile şaşırıyor. Dört arkadaş, çalışma saatleri içinde aldıkları bir miktar alkol sayesinde performanslarındaki artışı gördükçe bu deneye daha sıkı sarılmaya başlıyorlar. Tarih öğretmeni olan Martin, alkole düşkünlükleriyle bilinen Roosevelt ve Churchill ile, neredeyse hiç alkol kullanmayan Hitler üçlüsünü kullanarak kurduğu bir bilmece sayesinde sınıfta öğrencileriyle keyifli dakikalar geçiriyor. Hatta alkol kullandığını bildiği öğrencileriyle sınıf önünde eğlenceli bir sohbet ortamı yarattıktan sonra zekice derse yumuşak geçiş yapıyor. Evliliği ve çocuklarıyla ilişkisi güçleniyor. Diğerleri de alkolün verdiği özgüvenle işledikleri derslerde farklı olumlu verimler alıyorlar. Sınıf ve ders hakimiyeti için sürekli konuşmaları gereken öğretmenler alkolün retorik etkisinden, başka bir deyişle çeneye vuran etkisinden olumlu yönde faydalanıyorlar. Ne sarhoş, ne de ayık, çakırkeyif haldeyken performansının zirvesine çıktığı bilinen piyanist Klaus Heerfordt eseri dinledikleri bir sahne, onların çakırkeyif zaferlerine fon oluyor. Ne var ki alkolik olmadıklarını, isteseler içmeyebileceklerini kendilerine telkin etseler de, bir kez ağıza girdikten sonra bırakmanın zorluğunu sürekli yaşıyorlar.
Bu seviyeden sonra Skårderud’un “ignition” yani ateşleme, tutuşturma evresi var ki, Nikolaj yine arkadaşlarını o evreye, hatta ötesine geçmeleri için ikna edince alkol limiti üzerindeki hakimiyetlerini yitirmeye başlayan dört arkadaş için bu yeni alkol turları kabusa dönüşmeye, kazanılan roundlar kaybedilmeye, ilişkiler bozulmaya, evlilikler yıkılmaya, hayatlar tehlikeye girmeye başlıyor. Vinterberg bu noktada kamu spotuna kayar gibi görünse de, Martin’in dengede tuttuğu alkol oranıyla işlediği derslerin hoşluğundan ya da Peter’in okuldan, derslerden ve sınavlardan bunalmış bir öğrencisine bir miktar alkol almasını önermesinden (onun da olumlu sonuç almasından), dört dostun insanlara, mesleğe, hayata karşı değişmeye hazır hale gelmiş yenilenme duygusundan hareketle “eden bulur” tuzağına düşmediği söylenebilir. Alınan alkol miktarının her bünyede aynı etkiyi göstermediğini, herkesin kendi alkol limitini bilip ona göre hazırlıklı olmasını, bütün fiziksel ve duygusal gereksinimlerimizin alkol üzerine inşa edilmemesi gerektiğini, doğru kullanıldığında nasıl olumlu sonuçlar verebileceğini hatırlattığı gibi, “içki bütün kötülüklerin anasıdır” yobazlığından uzak duruyor. “Keşke”leri ve “acaba”larına rağmen Vinterberg yine dramatik kırılmaları, trajik durakları, neşe dolu çakırkeyiflikleriyle derli toplu bir yapım sunuyor. Jagten’de de birlikte çalıştığı Mads Mikkelsen’in üstün performansından yine istediğini alıyor. Neredeyse tüm Vinterberg filmlerinde rol almış Thomas Bo Larsen ve diğer oyuncular da yıllar geçtikçe kendini demleyecek, alkol üzerine yapılmış en iyi filmler listesinde kendi yerini bulacak bu dramı güçlendiriyorlar.
Osman Danacı