Leviathan sosyal bir dramadır, İncil’deki Eyüp’ün hikayesinin bir film yorumudur. 141 dakikalık bir zamanlama ile bir esinti gibi gelip geçer. Nicholas üzgün bir karakterdir, çünkü kolektif imajı neredeyse herkesten darbe yiyen, acı çekmeye mahkum bir insanın imajıdır. Hayatındaki her şey yokuş aşağı gider ve ileriye doğru her adım parlak bir gelecek için değil, acımasız bir yalan, aldatma ve acı uçurumundan ibarettir. Onu sevmeyen karısı, bir zombinin yaşayışı gibi bir tür soyutlama içindedir. Anlaşıldığı üzere, bu filmdeki Leviathan bir metafordur ama herkes için anlaşılabilir ve erişilebilir olacak şekilde. Eski Ahit’te Leviathan bir deniz canavarıysa, o zaman Zvyagintsev’in filminde canavar devlet iktidarının bir metaforudur. Filmde bu iktidarın sözcüsü ise belediye başkanıdır.
Yerel yönetim yani mahalli polis başkanı, savcı, hakim, patrik bu belediye başkanının maiyetindedir. Kahraman Madyanov, Tanrı tarafından kendisine atanan seçim bölgesinde her şeye gücü yettiğine fanatik bir şekilde inanan bir ortaçağ feodal lorduna benzer. Ve asıl konu gibi gösterilip aslında sembolleşen arsa, filmin yatağı boyunca akan bir nehir gibidir, kahramanların her biri kendi ahlaki ve sosyal çatışmasını bağımsız olarak çözmeye çalışır. Türlü şanssızlıklar ana karakterin üzerine akmaya başlar ve bu bataklıktan çıkmaya bile çalışmadan kendine sadece şunu sorar: Tanrı bütün bunları neden yapıyor?
Aynı yıl çekilen Yuri Bykov’un yönettiği “The Fool” filminin aksine, “Leviathan”ın iyi insanları yoktur, hepsi ahlaksız, zayıf iradeli ve alkoliktir, yetkililer ise kötülüğün somut örneğidir. Filmde keder, neşe, can sıkıntısı ya da bunun gibi türlü sebepler için litrelerce votka içilir. Filmdeki herkes içki içer: yetişkinler, çocuklar, memurlar, trafik polisleri, kadınlar, komşular, tanıştıkları sıradan insanlar ve hatta tüm gücün Tanrı’dan geldiğini söyleyen rahipler bile votka yudumlamaktan mutluluk duyarlar.
“Peculiarities of the National Fishing” filminden bu yana hiçbir Rus filminin her dakikasında bu kadar çok alkol görülmemiştir. Ama, National Fishing filminde bu bir komedi etkisi yaratmak için yapılmıştı bu filmde ise alkol komedi için değil fazlasıyla bir drama unsuru olarak kullanılır. Genel olarak, yönetmenin mesajı tamamen açıktır; zorluklarla yüzleşmek ve üstesinden gelmek yerine, karakterler sarhoş olmayı ve gerçeklikten bu şekilde kaçınmayı ister.
“The Geographer Drank His Globe Away” filmindeki karakterlerle “Leviathan” karakterlerinin benzerliğine de dikkat çekmek gerek. Gerçekten de ortak bir nokta vardır, ama anlatış farklıdır. Geographer’da kahramanlar acı çekerler ama yaşarlar, hala bazı arzuları ve hatta belki de umutları vardır. Leviathan’da ki karakterler de acı çekerler ama bir şekilde umutsuzlardır, “hayat çürümektir.”
Geleneksel olarak, filmin ana katmanları sosyal problemlerde (sivil eşitsizlik) yatar (Fazlasıyla içip çok sarhoş olan adama araba kullanıp kullanamayacağı sorulduğunda, cevaplar: “Tabii ki, ben trafik polisiyim”). Şehrin çirkinliği, onu yöneten insanların mimarisi ve ruhsal-iç problemleri (bağışla ya da tövbe et, teslim ol ya da savaş, yaşa ya da öl) çok net bir şekilde açığa vurulur. Manevi kararlarımız sosyal ihtiyaçlarımızla çarpıştığında bir denge görevi gördüğü varsayılan kiliseye de filmde önemli bir yer verilir. Ancak kilise, otoriteler gibi, belirli bir ortaçağ karakteri taşır ve insani değerleri uyandırmak yerine, tam tersine, onları anlamsız acıklı retoriklerle donatır.
“Leviathan”ın katmanları, yüzeyleri ve yönleri hakkında durmadan yazılabilir. Bütün film boyunca, hayatımızın çok kötü olması (nihayetinde onu biz seçiyoruz fikri) gerçeğinin aslında Tanrı’nın hatası olmadığı düşüncesi içimizde büyür. Tam tersine, kendimiz bile kendimizden bir şey talep etmek istemezken, bu dünyanın güçlülerinden nasıl bir şey talep edilebilir? Bu güç bizi memnun ediyorsa, neden Tanrı’yı memnun etmesin?
Seher Kavut