Ana sayfa 2010'lar 2014 Kreuzweg

Kreuzweg

391
0

Anna ve Dietrich Brüggemann kardeşlerin senaryosunu yazdığı, Dietrich Brüggemann’nın yönettiği Kreuzweg, 14 yaşındaki Maria’yı izliyor. Maria koyu Katolik ailesinden öğrendiklerini günlük yaşamına aktarmada sıkıntılar yaşadığı için sürekli ikilemlere düşüyor, evde ve okulda dışlandığını hissediyor. Buna rağmen yolundan şaşmadığı gibi, daha da ileri giderek konuşamayan küçük erkek kardeşinin iyileşmesi için kendini kurban etmeye karar veriyor. Böylece hem kardeşini iyileştireceğine, hem de İsa’nın çarmıha geriliş sürecinde çile çektiği 14 duraktan geçerek bir azize olacağına inanıyor. Kreuzweg bu 14 durağı 14 ayrı bölümle veriyor. Buraya kadar her şey normal. Farklı olan ise, her bir bölümün sabit kamerayla tek plan çekilmiş olması. Sadece 1-2 bölümde kamera tek planı bozmadan yavaş bir şekilde hareket ediyor. Dietrich Brüggemann, her bölümde uygun bir yere sabitlediği kamerasıyla, o bölümün başrolünde kimler varsa akıcı diyaloglarla tek plan çekimini yapıyor ve diğer bölüme geçiyor. Bu kimi zaman bir yemek masası, kimi zaman hareket halindeki bir araba, bir spor salonu, günah çıkarma kabini veya muayene odası olabiliyor. Her bir bölüm İsa’yı temsilen modern bir toplumda bu çileli süreci farklı şekillerde tecrübe eden Maria’nın adım adım trajediye giden yoluna atfediliyor. Zaten Maria da adını Maria Magdalena’dan, yani Mecdelli Meryem veya Magdalalı Meryem olarak bilinen, Yeni Ahit’e göre İsa’nın takipçilerinden biri olan ve ölüp gömüldükten sonra dirilen İsa’yı ilk gören kişiden alıyor.

Brüggemann, bu 14 bölüm, sabit ve tek plan anlayışıyla filmini biçimsel olarak farklılaştırma yoluna gittiği kadar, Maria’nın tek planlara hapsoluşuyla betimlediği sosyal sıkışmışlığına da vurgu yapıyor. Yobaz annesi, pasif babası, küçük kardeşleri ve bakıcıları Bernadette ile aynı evde yaşayan, sevimli, uyumlu, çalışkan bir çocuk olan Maria, üzerindeki manevi baskıya teslim olmuş, hatta bu maneviyatı bir baskı gibi algılamaktan geçip hayatının gayesi haline getirmiş. Her ne kadar müzik dinlemenin şeytana uymak, karşı cinsten bir yaşıtını düşünmenin günah sayıldığı bu baskıcı ortamı kabullenmiş görünse de, yaşının verdiği ufak heyecanlara da imrenmiyor değil. Kendisinden hoşlanan sınıf arkadaşı Christian’ın kilise korosuna katılma teklifini bir kız arkadaşından aldığı yalanını annesine söyledikten sonra pişman olan, bunu itiraf ettikten sonra da yeni bir krize yol açan Maria, aslında farklı karakterdeki sosyal açmazlara düşmüş günümüz genç kuşağının bir numunesi. Aşırı serbestlik veya aşırı baskı sonucu farklı mecralara, inanışlara, en kötüsü de cehalete sürüklenen bu kuşağın büyüme sancıları da çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkıyor. Brüggemannlar, Maria’nın büyüme hikayesinde annesi ve rahip Weber gibi rehberlerin bir genç kızın hayatında nelere sebep olabileceğinin vurgusunu yaparken bu cehaletin Hristiyan dini özelindeki detaylarına da eğiliyorlar. Bu hayal mahsülü dini detaylarla dolu ifadelerin yarattığı teolojik bunaltıcılığı iyi kullanan Brüggemann kardeşler, başka dinlere mensup cahillerin gözünde Hristiyan propagandası yapmakla bile suçlanabiliyorlar. Oysa günahtan ve yasaktan başka bir şey bilmeyen din olgusunun sadece Hristiyan tarafındaki yansımasının zekice eleştirilmesi söz konusu.

Bilimsel olarak açıklanabilecek bir şok sonrası tepkiyi bile mucize olarak yorumlama eğilimindeki cehalet canavarından insanoğlunu kurtarmak, İsa’nın dirilip yeryüzüne inerek insanoğlunun kurtaracağı beklentisinden daha hayati önem taşıyor. Bu canavarın pençesine düşmüş Maria gibi binlerce çocuk ve gencin din, din adamları, kutsal kitap masalları, hatta birer Tanrı figürünü oynayan kendi dindar ebeveynleri tarafından istismar edilişlerine sarsıcı bir örnek teşkil eden Kreuzweg, sözünü ettiğimiz anlatış tekniğiyle oluşturduğu farklı klostrofobik atmosferler sayesinde din eleştirisi üzerine yapılmış en iyi Avrupa yapımlarından birisi. 2014 yılı Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Senaryo Gümüş Ayı ve Ekümenik Jüri ödülleri alan film, Maria rolündeki Lea van Acken ve annesini canlandıran Franziska Weisz’in performanslarıyla taçlanıyor. Özellikle anne-kızın karşılıklı kesintisiz ve sabit plan sahnelerinin inişli çıkışlı teatral tansiyonu harikulade. Sahnelere göre kameranın konuşlandırılışı ve diyalogların sürükleyiciliği, sık sık kamerayı unutmamıza ve o sabitliği hissetmememize sebep olabiliyor. Ama güçlü biçimde hissettiğimiz şeyler de var ki, hayatının baharındaki Maria’nın bu baharın nimetlerini saçma adanmışlığına kurban edişine, annesinin bağnazlığına, babasının pasifliğine duyduğumuz öfke duygusu en baskın olanı. Ve tabii ki güzel, parlak, zeki Maria’nın manasız inancı yüzünden pençesine düştüğü cehaletin, içine düştüğü durumun hüznü.

 

Osman Danacı

odanac@gmail.com

Twitter

Önceki makaleVesikali Yarim: Bir Klasiğin Hikayesi
Sonraki makaleAndrei Zvyagintsev Söyleşisi
İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu. Sinema, müzik ve edebiyat, ilgi alanı olmaktan öteye geçmiş, yaşam biçimi olmuş. Geçmişinde radyo programı, bir gazetenin Pazar ekinde albüm eleştirmenliği ve amatör fotoğrafçılık yapmışlığı var. Öğrenciyken Shakespeare, Wordsworth, Austen, Hardy, Lawrence okumanın, Virginia Woolf üzerine bitirme tezi vermenin, önüne gelen her albümü dinlemenin, özellikle 80'leri ve 90'ları türlü komikliği ve dramatikliğiyle yaşamanın sonucu doğan yazma ihtiyacını sinema ve müziğin bünyesinde anlamlandırmaya çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here