Juraj Lerotic’in yazdığı, yönettiği ve başroldeki Bruno karakterini canlandırdığı Hırvatistan yapımı Sigurno mjesto (Safe Place), iki kısa film sonrası Lerotic’in ilk uzun metrajı olma özelliği taşıyan sarsıcı bir aile dramı. Film, Bruno’nun aceleyle önce apartman, sonra daire kapısını kırarak bir eve girmesiyle başlıyor. Çünkü evde kardeşi Damir kolunu ve boğazını kesmiş vaziyette intihar girişiminde bulunmuş. Neyse ki Bruno’nun vaktinde yetişmesiyle kurtarılıyor ama asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Zira Damir psikolojik olarak hiç iyi değil. Ne yapacağı kestirilemez bir halde ve intihara meyilli bir genç. Şehir dışında yaşayan annesinin de gelmesiyle Bruno, çok sevdiği kardeşi Damir’e göz kulak olmaya kendini adamış vaziyette. Hastaneden kaçıp eve gelen Damir’i saklayan ve başka bir psikoloğa götürmek isteyen ailesiyle Damir arasında pamuk ipliğine bağlı bir 24 saat izlemeye başlarız. Juraj Lerotic’in kendi hayatından esinlendiği otobiyografik bir senaryoya sahip Sigurno mjesto, tedirgin edici sakinliğinin altında saf ve gerçekçi bir psikolojik gerilim saklayan, bunu adeta günlük hayatın bir rutini gibi işleyen, bu sayede benzerine az rastlanan minimal bir atmosfer oluşturan filmlerden. Lerotic, tasarladığı bu duygusal ve psikolojik muğlaklığı film boyunca iç içe geçirmiş şekilde, olay ve karakterleri hemen hemen hiç yükseltmeden muhafaza ediyor. Filmin biçimsel olarak en önemli özelliği ve hatta başarısı bu.
İki yıl önce babasını kaybetmiş ve kız arkadaşından ayrılmış olması bilgileri dışında Damir’i intihar eğilimli yapacak pek bir şey olmasa da, Lerotic’in asıl amacı bir sebebi, bir travmayı öne çıkarmak değil, intihar girişiminden sonraki bu 24 saat içinde genç adamın sakince nasıl deliliğin sınırlarında gezindiğini, çaresiz anne ve ağabeyinin de ona nasıl yardım edebileceklerini anlamaya çalışmalarını betimlemek. Yani sebepten çok sürece odaklanmak. Tasavvur etmekte zorlandığımız ruhsal hastalıklara yaklaşma şeklimiz, Bruno ve annesinin sevgiyle sınırlı acemiliğinden pek de farklı olmaz. Damir’in kimseyi suçlamayan, hatta kendisine ne olduğunu kendisinin bile anlamadığı yürek burkan bu ruh hali ailesinin dahi baş edemeyeceği bir şeyken, seyircinin de bu çaresizliğe ortak olabilmesi, filmin verdiği gerçeklik sayesinde hiç de zor olmuyor. Özellikle Bruno’nun sürüklediği telaş ve inadın sahiciliği, Damir’e psikolojik olarak bir türlü ulaşamamasının üzüntüsüyle çok iyi birleşiyor. Bir süre sonra onu kendinden bile korumayı gerektirebilecek bu ulaşılamamazlık Damir’i hem yürek burkan, hem de tehlikeli bir karakter haline getiriyor. Lerotic belki de kendi tecrübe ve gözlemlerine istinaden bu intihar eğilimine ve onun öznesine ekstra bir şey ekleyip çıkarmadan baktığını fazla fazla hissettiriyor. Zaten Damir’in dile getirdiği güvensizlik ve sıkışma halinin psikolojideki karşılıkları da malum.
Juraj Lerotic bu süreci anlatırken, doğal akış içinde karşılaşılan psikologlar, doktorlar, memurlar vesilesiyle hantal sağlık sistemi işleyişine dokunmadan edemiyor. Aslında özellikle sistem eleştirisi yapmıyor veya dokundurmak için suni sahneler tasarlamıyor. Zaten bir çoğumuzun da aşina olabileceği üzere iş yürütme, bekletme, ciddiye almama, aciliyeti algılayamama gibi olumsuzluklar ne yazık ki bu sürecin parçaları. Lerotic asıl yoğunlaştığı anlatısının önüne bunları geçirmeden, ama bu hantallığın gerçekliğini de yadsımadan filmini inşa ediyor. Ekranın dört bir yanını kolaçan etmemizi sağlayan uzaktan sabit kamera çekimleriyle oluşturduğu genişlik ile, kapı aralıklarından, cam yansımalarından, dar kadrajlardan elde ettiği klostrofobik darlık enteresan bir kimya ortaya çıkarıyor. Kardeşleri oynayan Juraj Lerotic (Bruno) ve Goran Markovic (Damir) filmin doğasına uygun gerçeklikte ve vuruculukta performanslar gösteriyorlar. Her ikisine yakın girilen sabit planlar, doğaçlamaya da müsait acelesi olmayan diyaloglar duygudan duyguya sürüklüyor. Ne var ki bu duyguların arasında mutluluk yok. Locarno, Saraybosna, Pekin, Şangay, Lübliyana gibi çeşitli festivallerden ödüllerle dönen Sigurno mjesto, konusuyla, biçimiyle, sadeliğiyle, sakinliğiyle, gerilimiyle, hüznüyle muazzam bir film.
Osman Danacı