Yedi kişilik samimi bir arkadaş grubu, bir akşam yemeği için biraraya gelmek üzere estetik cerrah Rocco ve psikolog Eva çiftinin evinde toplanırlar. Neşe içinde hem yemek yer, hem de sohbet ederler. Arkadaşlıklarının ne kadar güçlü olduğundan, birbirlerinden saklayacak hiçbir şeyleri olmadığından dem vururlar. Bu iddia büyür ve yemek boyunca bir oyun oynamaya karar verirler. Herkes telefonlarını masaya koyacak, gelen telefonlara, resimlere, mesajlara hep beraber bakacaklardır. Başlangıçta eğlenceli süren bu oyun, saatler ilerledikçe gergin ve can sıkıcı bir hal almaya başlar. Çünkü hepsinin gizlediği önemli sırlar vardır ve bunlar teker teker açığa çıkacak gibi görünmektedir. Beş kişilik bir senaryo ekibinin yazdığı, bu beş kişi arasında bulunan Paolo Genovese’nin yönettiği Perfetti sconosciuti (Perfect Strangers), tek mekanda geçen, son derece akıcı diyalogların yer aldığı, komedi, dram, hatta trajedi öğelerini büyük bir ustalıkla biraraya getirmiş müthiş bir yapım. Mükemmel bir tiyatro oyunundan uyarlanmış hissi veren, zekice diyalogların, esprilerin, olay örgülerinin birbirine bağlandığı Perfetti sconosciuti, aralarında Tribeca’nın da bulunduğu çeşitli festivallerden senaryo ağırlıklı ödüllerle dönmüş bir film.
Yemekte buluşacak olan üç çiftin evlerinde yaptıkları hazırlıklarla açılan film, burada kurduğu diyalogların bazılarını gecenin ilerleyen saatlerinde tekrar gündeme getirmek üzere kısa ama kalıcı bir girizgah yapıyor. Yemeğe yeni sevgilisi ile beklenen Peppe’nin, sevgilisinin rahatsızlık bahanesi ile katılmaması yüzünden tek başına gelmesi ile ekibin tamamlanması, yemekte girilen neşeli diyaloglar ve alkolün de verdiği özgüven sayesinde birbirlerinden saklayacak hiç sırları olmadığı iddiasına kadar gelen genel hava, modern çağda adeta insanın bir uzvu haline gelmiş cep telefonlarının masaya konup gelecek tüm mesaj ve aramalara birlikte bakılması yönünde kurgulanan bir oyuna dönüşünce çok geçmeden sadede geliniyor. Birkaç itiraz olsa da, böyle bir amaçla oynanacak oyuna itiraz etmek, saklayacak birşeyleriniz olduğu anlamına gelebileceği için herkes razı gelmek durumunda kalıyor. Zaten o ana kadar da gayet güzel ilerleyen muhabbet, telefonlar ortaya konduktan sonra gelmeye başlayan arama ve mesajlarla iyice çeşitleniyor.
Aile, dostluk, evlilik, eski sevgililer, çocuk sahibi olma, ayrılık, fiziksel görünüm, cinsel kimlik, sırlar ve daha birçok konunun konuşulacağı bu oyunun gidişatı o kadar ustaca ayarlanmış ki, gelen arama ve mesajların niteliğine göre dozu yavaş yavaş artan bir tansiyon sayesinde karakterlerle yaşanan özdeşleşme de giderek artıyor. Mesela hoparlöre verilen aramalarla hissedilen gerilim, o arama sonlandıktan sonra belirlenen gündem, çiftler arasında yükselen gerilim, tarafların kendilerini haklı çıkarmak için ortaya koydukları argümanlar, çatışmalar, konuya uzak olan diğerlerinin yorumları, gizlenen tek bir sırrın bile ne kadar önemli ve çok katmanlı olduğunu gösteriyor. Tam o aramanın ateşi sönmeden başka birine bir mesaj geliyor ve gündem bir anda değişiveriyor. Aynı süreç, farklı tasarım ve boyutlarla tekrar dolaşıma giriyor. Birbiriyle alakasız bu olaylar arasında yapılan geçişlerin doğallığı, tartışılan konuların bir anda değişmesi, ilginin bir karakterden diğerine geçişi hayranlık verici. Bu sürecin bir süre sonra sıkıcı olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduran senaristler, yine müthiş bir hamle tasarlayarak hiç çaktırmadan filme bir başka kırılma noktası daha ekliyorlar.
Telefonları aynı olan Lele ve Peppe’nin, Lele’nin her akşam belli bir saatte gelmesini beklediği uygunsuz olabilecek bir mesaj yüzünden gizlice telefonları değiştirmesi üzerine yaşananlar, komedi ve gerilimin iç içe geçtiği, filmin kendinden başka kısa filmler çıkarabilecek kadar muktedir bir senaryoya sahip olduğu çok güçlü anlar yaratıyor. İnsanların kara kutusu haline gelmiş telefonların, başkasıyla değiştirildiğinde bile ne kadar tehlikeli olabileceğine dair emsal teşkil edebilecek bu bölümden sonra dramatik dozunu iyice arttıran film, çiftlerin ve çok yakın arkadaşların dahi birbirlerinden ne kadar çok şey gizlediklerini teker teker ifşa ediyor. Gelen her telefon ve mesajın kendi içinde sağlam mesajları var. Bu mesajlar bazen afili cümlelerle, bazen de seyircinin duygusal zekasına güvenerek iletiliyor. WhatsApp, Facebook gibi paylaşım hesaplarını da barındıran bu telefonların, içindeki sırlarla birer canlı bomba gibi taşınıyor olmasındaki dehşeti bu yedi karakter aracılığıyla yüzümüze vuran film, yaşanan birtakım yüzleşmelerle seyirciye ayna tutmasını da çok iyi beceriyor. İnsanların iş ve özel hayatlarında sakladıkları sırların açığa çıkıyor olmasından duyacağımız rahatsızlık / rahatlama kontrastı da böylelikle mükemmel biçimde o aynadan ekrana, yani bize yansıyor.
İçinde onlarca sürpriz barındıran Perfetti sconosciuti, teker teker açığa çıkan gerçekler sayesinde çiftlerin, arkadaşların birbirlerine karşı ne kadar sırdaş, aynı zamanda ne kadar ikiyüzlü olduklarını göstermesi açısından rahatsız edici yönlere de sahip. Ama bu, filmin gerçekçiliğini daha da sivrilttiği için, bazı sırların ve ikiyüzlülüklerin yüzümüze vuruluyor olmasından kaynaklı bir rahatsız etme hali. İşinde gücünde olan, çoluk çocuk ve sorumluluk sahibi insanların kendilerine ait güvenli alanlar yaratma ihtiyaçlarıyla, tutkularını, kaçamaklarını, fetişlerini boca ettikleri bu telefonlar insanların vazgeçilmezi olduğu kadar celladı da olabiliyor. Zaten bu yedi kişinin birbirleriyle yüzleşmeleri kadar kendileriyle de yüzleşmiş olmalarından kaynaklı müthiş bir trajik canlılık hakim senaryoya. Karakterlerin hepsinin kendine ait zayıf anlarından, onları canlandıran oyuncular güçlü performanslar ortaya çıkarıyor. Bunu sağlayan da cıva gibi yerinde duramayan, ne zaman ne şekilde karakterleri sıkıştıracağı, ezeceği, yok edeceği belli olmayan tekinsiz senaryo. Ama film en büyük ters köşesini sona saklıyor ki, burada da asıl darbeyi seyirciye vurarak misyonunu tamamlıyor adeta. Onlara gelen her telefon veya mesaj üzerine, onların yaptığından çok daha fazlasını tartışmamız, üzerine çok şeyler söylememiz mümkün. Perfetti sconosciuti’yi basitçe özetlemenin imkanı yok. 2016’nın en iyi 10 filminden biri olduğunu söylemek belki bir özet sayılabilir.
Osman Danacı
odanac@gmail.com