Ana sayfa 2010'lar 2013 Snowpiercer

Snowpiercer

411
0

“Ayakkabılar başa takılır mı? Hayır, takılmaz! Şapka başa, ayakkabı ayağa takılır. İşte sizler ayakkabısınız, bizler ise şapkalarız. Sizler hep ayaklarda kalacakken bizler hep başa takılacağız.”

İnsanoğlunun varlığı toplumsal sınıf farklılığı, güçlü-güçsüz, yöneten-yönetilen, üst tabaka-alt tabaka gibi çeşitlli tartışmalara yol açmıştır. Yüzyıllardan beri bu zıtlığın varlığından rahatsız olan topluluklar çok sayıda isyanlara, devrimlere öncülük etmiş, yeni düşünceler doğmasına neden olmuştur. Ten renginden, ırkından, dilinden, ekonomik durumundan dolayı insanlar farklı statülerde yer almış ve düzenin biçtiği dünyada kendilerine rol bulmuşlardır. Bu düzende adaletin, farklılığın sebebini sorgulayan kişiler düzene karşı çıkmış ve tarihin yönünü değiştirmişlerdir. Avrupa’daki ekonomik durumu iyi olan herhangi bir bireyle Afrika’da yaşam mücadelesi veren bireyin yaşadığı hayatı kader diye tanımlarken, kimileri bunun adaletsizlik olduğunu savunur. Zenginle fakirin farklı dünyalarda yaşadığı bu dönemde, her kesimin ortak paylaştığı bir durum söz konusudur: Kapitalizm.

Her dünya insanı, statüsü ne olursa olsun belirli güçler ve bulundukları ülkelerin yönettiği kişiler tarafından kullanılan bir oyunun piyonlarından farksızdır. Sistem bir çarktır ve bu çarkın dönmesini sağlayan, durmasını istemeyen yönetenler, insanları birer mekanizma olarak kullanıp mekanizmanın rutin bir biçimde dönmesini sağlar. Ölümler, yıkımlar, darbeler, kaoslar sistemin ihtiyaçları ve düzenin sağlanması için işlenen oyunlardır. Bunların sorumlusu yönetilenler gözükse de perde arkasında bilinmeyen isimler kaderimize yön vermektedir.

1982 tarihli Le Transperceneige isimli çizgi romanın uyarlaması olan Güney Kore yapımı olan Snowpiercer beyaz perdeye taşınıyor. Ülkesi ve dünya sinemasında adını şimdiden yazdırmış olan Joon-ho Bong bu sefer felsefe ve politika sentezi bir filmle karşımızda. Yönetmen bu sefer ülke sınırlarının dışına çıkıyor ve Hollywood oyuncularından oluşan bir kadroyla sinemaseverlerin beğenisine çıkıyor. Kadrosunda yakın zaman sinema tarihinde tanınan isimler yer almakta. Bunlardan birisi başroldeki isim aksiyon-bilimkurgu filmlerinden tanıdığımız Chris Evans. Yan rollerde ise İngiliz Tilda Swinton canlandırdığı karakterle filme renk katıyor. Hollywood’un iki yaşlı kurdu John Hurt ve Ed Harris ise filmdeki diğer oyuncular. Son olarak Güney Kore sinemasının en önemli isimlerinden birisi Kang-ho Song. Belirtildiği gibi gayet iyi bir oyuncu kadrosuna sahip, iyi bir yönetmenin elinden farklı bir konu izliyoruz.

Yıl 2014… Cw-7 yayılımı yüzünden dünyada yaşam bitmiştir. Hayatta kalan azınlık ise bir trene yerleştirilmiştir. 17 yıl sonra, 2031 tarihine gelindiğinde tren durmadan yoluna devam etmektedir ve içindeki yolcular ise bu yeni dünyayı kabullenmiş haldedir. Trenin kuyruk kısmında insanlığın en kötü halini yaşayan ve bu düzene karşı olan bir grup yer almaktadır. Şimdi rollerin değişmesi gerektiğini düşünen bu azınlığın sistemle olan kavgasını izliyoruz. Filmin konusu bu durumdan ibaret ve derine inmeden farklı bir konu farklı bir aksiyon beklentisi içine giriliyor. Oysa komünizm, sistem, yönetenlerin himayesi, insanlığın sorgulandığı birçok konuda mükemmel bir eleştiri yapan politik-felsefik filmimiz son zamanların en farklı ve en ilgi çekici filmlerinden biri.

Konusu itibariyle iç mekan-tek mekan çekimi mecbur kılınmış. Süresi boyunca gizemini ve merakını uyandıran filmde vagonlar arası her geçiş ayrı bir heyecan barındırıyor. Filmden kopmadan, akıcı bir şekilde işlenen kurgusu ise izlenilebilirliği üst seviyede olmasını sağlıyor. Aksiyon ve gizem türünden öte verdiği cesur mesajlarla türünden farklı bir yapım olmaya yetiyor. Joon-ho Bong üstün zekası ve muhteşem bir bilimkurgu senaryosu birleşince seyir zevki üst noktalara taşınmış. Maalesef hakettiği değeri yeterince görememiş ama yıllar geçtikçe değeri artacak kült bir yapım haline geleceğine inanıyorum.

Filmin açıklamasına ve verdiği mesajlara değinecek olursak; trenin dünya benzetmesiyle başlayabiliriz. Trenin kuyruk kısmında hiçbir imkanı olmayan, zor şartlarda yaşamını sürdüren bir tabaka yer alıyor. Vagonlar arası geçişler yapıldıkça, en uç kısma gidildikçe ekonomi ve statü farklılığının olduğunu görüyoruz. Alt tabaka ezilirken, aç kalırken diğer kesimler eğlenip, her ihtiyaçlarını karşıladıkları bir yaşam sürmekte. Kısacası trende kuyruk kısmı fakirleri simgelerken orta kısımlar burjuvayı temsil ediyor. Uç kısım ise sistemi yönetenleri. Hepsinin üstünde ise bizleri yöneten devlet adamlarını tasvir eden üst yönetim yer almakta. Güçlü ile zayıfın mücadelesinin bile sistemin oyunu olduğu açıklaması ise çok başarılıydı.

Ne şartlarda ne derece zorlukta çalışıldığına, nasıl bir dünyada yaşadığımıza karar veren bir sistem. Bu sistemin savunucularını ve baskıcı rejimi görmek mümkün film içerisinde. Bazı bölümlerde, toplumda çocukların ne derece önemli bir rol aldıklarını görüyoruz. Tren mekanizmasında çalışan çocuklar bunu çok iyi tasvir etmişler. Bu çarkın bu düzenini sağlayanlar en büyük kozu çocuklar. İnsanın fikirlerinin oluşması,karakterinin gelişimi çocuk yaşlarda başlar. Ve bu çocukların aldığı eğitim boyunca sisteme olan hayranlık, sistemin bizler için önemi çok iyi empoze edilmekte. Sistem bu eğitimde kendini baş kahraman ilan ediyor. Vagonlar arasında geçişte çocukların sınıftaki durumu ve alt tabakadakiler hakkında söyledikleri sistemin fikir köleleştirmesine örnek.

İsyan sırasında askerlerin polislerin yılbaşı kutlaması ve bir an çatışmayı kesmesi çok ince bir mesajdı.Söz konusu eğlence olunca tüm olan biteni bir kenara bırakıyor insanoğlu. Ayrıca sistemin halkı nasıl korkuttuğu çok iyi betinlenmiş. İsyanlar yavaş yavaş kendini gösterirken ölü bir hayvanı kestikleri sahne, isyancılara bir gözdağıydı ve silahlarında mermi olmamasına rağmen silah figürü halkın nasıl korkutulduğunun bir göstergesiydi. Ama olaylar haddinden fazlasını aşınca silahlarına mermi doldurmayı ihmal etmediler.

Yönetmen kapitalist dünyanın tasvirini ve bu dünyayı değiştirmeye çalışanların iyi mi kötü mü yaptıklarının yorumunu izleyene bırakıyor. Ama en büyük mesajlar en uç kısma varıldığında iki karakterin konuşmalarında veriliyor. Filmde her şey kolay biçimde diyaloglarla anlatılıyor zaten.  En alt tabakadaki insanların lideriyle üst birimdekilerin lideri her zaman işbirliği içindedirler. Gilliam ve Wilford her uç noktanın öncülerini temsil etmekte ve beraber planlamışlardır devrimi. Filmde mermilere önceden yazılmış notlar her şeyin planlı olduğunu gösteriyor. Bazı dengelerin sağlanması için alt tabakadan bir kıvılcım çıkarılır. Demek istenen eğer bir ülkede darbe veya kaos varsa bunda yönetimin, hükümetin parmağı vardır. Trendeki nüfusun artmasını düzenlemek için bir isyan başlatıldı. Bu isyandaki hedef; yıkım alt tabakadan olacak ve istenilen nüfusta ölümler duracak, isyan bitecekti. Kısaca sistemin düzene konulmasına kadar sürecek bir devrim,isyan olacaktı.

Son vagona gelen Curtis’e bu noktada trenin baş temsilcisi Wilford bir teklifte bulunur. Bu sistem, bu dünya (tren) alternatifi olmayan tek tercihtir. Wilford Curtis’e yerine geçmesini teklif ettiğinde kapitalist düzenin kurbanı olmaya yaklaşır en büyük isyancı bile. Ta ki çocukların trende çalıştırılıp büyük rol aldıklarını görene kadar. Çocukların tasvirinin de yapıldığı bu son sahne de asıl mesaj trenden çıkan iki çocuktur. Senelerdir trenden çıkarsanız, yem olursunuz denilen avutmaların ne derece doğru olduğu. Evet onca zaman buna inandırıldılar, inandılar ama dışarda bir hayat vardı. Oysa iki çocuğu dışarda bekleyen bir kutup ayısı vardı. Yorumları ve mesajları kendi veren yönetmen sonunda yorumu size bırakıyor. Sistemden başka bir hayat her zaman vardır. İki hayattan biri; bu sisteme itaat edip kaderindeki hak ettiği şartlarda bir dünyada yaşamak diğeri ise bu sistem dışına çıkıp kendimizin,ayrımcılığın olmadığı herkesin normal bir hayat sürdüğü başka bir sistemde yem olmama mücadelesi vermek.

Filmde sistemin verdiği mesajlar: Her insan bulunduğu konumu benimseyip sahip olduklarına sevinmeli. Hayatta olmalarını devletlerine, sistemlerine borçlular. Fakirsen, güçsüzsen kuyruk kısmında sürünmeye mahkumsun. Aksine isyan edip sistemi sorgulamak kimsenin haddine değil. Rüyayı başlatanda bitmesi gereken yerde bitirende sistemdir. Sistem yararına olmayan hiçbir işe el atmaz. Bir döngü sağlanmalıysa bu kanla dahi olsa farklı oyunlarla önümüze geliyor. Kendi ülkenizden bile örneklerini görebilirsiniz. Terör, siyaset, darbe, kaos… Hepsi bunları savunanların başları ile sistemin zirvesindekilerle işbirliği ile meydana gelmektedir. Siyasi örnekleri veya dünyadaki bu sistemin oyunlarını kendiniz çok rahat belirleyebilirsiniz.

Snowpiercer son zamanlarda çekilen eleştirel yönü ağır basan, oyuncu kadrosuyla, yönetmeniyle, kurgusuyla ve senaryosuyla adından söz ettirecek bir film. Mantık hataları aramaktan çok filmin bir bilimkurgu olduğu göz önünde bulundurulup, mesajlarla yüklü olduğunu bilip izlenirse daha çok sevdirecektir kendini. Her insan bir trende yolcu, bu trenin farklı vagonlarında yer almakta. Ya bu hiç durmayan trenin içinde rolümüzün gerektirdiği şartlarda yer alacağız ya da bu trenden -sistemden- çıkacağız.  Filmin finalinde bu kapitalist düzen sistemlerin değişmesiyle, yönetenlerin değişmesiyle düzelmez, bu düzenin kaldırılması gerekir mesajıyla selam gönderir.

Eren Şimşek

erensim189@hotmail.com

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here