Birkaç kısa filmin ardından 2006’da çektiği ilk uzun metrajı Azuloscurocasinegro ile harika bir başlangıç yapan İspanyol yönetmen Daniel Sánchez Arévalo, o zamandan bugüne kendi halinde uzun ve kısa metrajlar yaptı. Ama hiçbiri Azuloscurocasinegro’nun kalitesine ulaşmadı. Ama bu filmden 13 sene sonra birden karşımıza çıkan Diecisiete (Seventeen) ile adeta o ruhu yeniden yakalamış gözüküyor. Gizlice bir AVM’ye sızıp gece birkaç şey aşırdıktan sonra alarmın çalmasıyla kaçan ama çok geçmeden kendini hakimin karşısında bulup, daha önceki birkaç vukuatından dolayı ıslahevine gönderilen 17 yaşındaki Héctor’u izliyoruz be defa. Üstün zekalı, fikirlerini hiç çekinmeden söyleyen, becerikli, inatçı, bunun yanında asosyal, uyumsuz ve suça eğilimli Héctor’un yakalanmasını sağlayan ise ağabeyi Ismael’dir. Kardeşinin sürekli başını belaya sokmasından bıktığı, başka sorun yaşamasını istemediği için kardeşini ihbar etmiştir. Islahevinde de yalnız takılan, hatta yalnız kalmak için sık sık kaçmaya çalışarak hücre cezası alan Héctor, bir gün engelli çocuklar için barınaktan getirilen köpeklerden biriyle ilgilenmeye zorlanır. Zaman geçtikçe “Koyun” adını verdiği köpekle arasında güçlü bir bağ oluşur. Fakat bir gün köpeklerin getirildiği arabada Koyun yoktur. Barınak sahibi onu bir aileye vermiştir. Bunu hazmedemeyen Héctor, ıslahevinden kaçar. Onu hastanede yatan felçli büyükannesi Cuca’nın odasında yakalayan Ismael, terapi köpeğini bulma konusunda kararlı olan Héctor’a yardım etmeye razı olur. Oksijen seviyesi 70’in altına düşmemesi gereken, “tarapara”dan başka bir şey söylemeyen büyükanneyi de yanlarına alan kardeşler, Ismael’in bekar evine benzeyen karavanıyla beraber köpeği bulmak için yola çıkarlar.
Senaryoyu Araceli Sánchez ile birlikte yazan Daniel Sánchez Arévalo, tıpkı Azuloscurocasinegro gibi duygu dünyası ve duygusal zekası zengin bir film ortaya koyarak o ruhu geri getiriyor. Özellikle genç olmak, genç haliyle beklenmedik zor şartlar altında sorumluluk üstlenmek, kardeşlik, hayatı daha çekilir kılacak basit bir amaç edinme çabası gibi ortak temaları farklı bir hikaye bünyesinde tecrübe etmek, bunları benzer bir sevimli hüzün atmosferinde solumak, eski bir dostla karşılaşmak gibi. Diecisiete her şeyden önce çok güzel bir yol filmi. Bu türün temel taşlarını yerine oturttuğu kadar, o taşların yerleriyle oynamayı da ihmal etmiyor. İlişkileri iyi olmayan ağabey-kardeşin zoraki yolculuğu, zıt kutuplar gibi görünen iki karakterin kendilerini ve birbirlerini keşfedecekleri bir yol hikayesi yaratmakta hiç sorunla karşılaşmıyor. Kız arkadaşıyla sıkıntılar yaşadığı için köhne karavanında ikamet etmeye başlayan, bir de üstüne kardeşi ıslahevinden kaçan Ismael’in bu dengesiz pozisyonuna rağmen bir denge unsuru haline gelmesini de ancak Héctor gibi sıra dışı bir karakter sağlayabiliyor. Aslında zekası sayesinde o da istediği zaman bir denge ve mantık timsali olabiliyor. Sürekli çatışma halinde olan, bu şekilde kendi dengesizliklerini dengeleyebilen, gittikçe birbirlerini tamamlayabildiklerini fark eden iki kardeşin bir köpeği arama yolculuğu, bu amacın çıkış noktasıyla bambaşka yönlere saparak, her durakta yeni çatışmalar ve keşiflerle türlü yüzleşmeler yaşamalarını sağlıyor.
Büyük kardeş Ismael’in, ıslahevinden çıkmasına ve 18 yaşına girmesine az bir zaman kala kaçtığı için işleyeceği herhangi bir suç nedeniyle mahkumiyet koşulları değişecek olan Héctor’u yolculuk esnasında yasadışı olaylardan uzak tutmaya çalışması, terapi köpeğinin muhtemel adreslerini ziyaret etmeleri sırasında eğlenceli anları da beraberinde getiriyor. Yol filmlerinin olmazsa olmazlarından komedi-dram dengesinin ne kadar sağlıklı olduğunu da sürekli hatırlatan anlar izliyoruz. Arévalo filmin başından beri geçtiği yerlere bıraktığı türlü ayrıntıları bir kenarda tutmayı, zamanı geldiğinde alıp kullanmayı seviyor. Hakimin duruşmada Héctor’a verdiği Ceza Kanunu kitabından alıntılar, barınaktan çaldıkları üç bacaklı köpek, Héctor’un ıslahevinde köpekler hakkında öğrendiği bilgiler, sır gibi saklanan Ismael’in kız arkadaşıyla bozuşma nedeni gibi pek çok unsur senaryoyu bir an olsun boşlukta bırakmıyor. Büyükannenin ölme ihtimaline karşı gömülmek istediği memleketlerine gitme fırsatı da buna eklenince, yol filmi üzerine kısa süreli bir eve dönüş filmi tadı ekleniyor. Fakat tüm bu dinamikler temelde uzun süre kopmuş iki kardeşin birbirlerine karşı içlerinde kalan öfkelerini, sevgilerini dışa vurma fırsatına hizmet ediyor. Filmde de benzetildiği üzere MacGyver gibi zeki, ezberi çok güçlü ve tüm bunların yanında çocuksu bir saflığa sahip Héctor ve başta onu beladan uzak tutmak için olsa da sonradan yolculuğun amacına kendini kaptıran Ismael, çeşitli yönlerden akıllara Rain Man’i getiriyor. Diecisiete, iki kardeşin sorunlu hayatlarını bir süreliğine paylaşmalarından çok gerçekçi bir kimya üretiyor. Doğrudan bağırış çağırışla yapabilecek bir yüzleşme sahnesini dolaylı biçimde WhatsApp mesajlarının okunma sahnesiyle, üstelik beklenmedik güçlü bir etki bırakarak yapıyor.
Azuloscurocasinegro’da genç Jorge için “siyaha çalan koyu lacivert” ceket metaforu nasıl ki onun amacı ile arasındaki şeyi temsil ediyorsa, Diecisiete’de de köpek “Koyun”u bulma gayesi benzer bir anlam taşımakta. Farkında olsak da olmasak da amaçlarımızın arkasında ve arasında mutlaka alakasız gözüken ama alakalarıyla hayatımızın birer parçası halinde orada öylece duran başka isteklerimiz bizi motive ediyor. Koyun ile ilgili sürpriz bize bunu en iyi anlatan örnek. Biz de Héctor gibi o yolculuğun bitmesini hiç istemiyoruz. Çünkü hataları ve yanlış anlamaları düzeltmeye, kendini ve sana en yakın olabilecek kişi olan kardeşini bile yeniden tanımaya yarayabilecek bir yolculuk bu. Sefil ama mutlu bir konforu beraberinde taşıyan, iki kardeşi de ayrı ayrı büyüleyen, arındıran, hüzünlendiren ve umutlandıran, sık sık güldüren, finaliyle gözyaşlarını çok fazla zorlayan bu macera muhtemelen daha önce tecrübe etmediğimiz türden değil. Ama bu tip ruhu olan yol maceralarını ve onların yakaladıkları manaları izlemekten sıkılmamız da çok zor. Biel Montoro ve Nacho Sánchez’in hayat verdiği Héctor ve Ismael’in uyumu, rol icabı yarattıkları uyumsuzluklar da dahil olmak üzere her yönüyle çok çekici. Daniel Sánchez Arévalo çok uzun bir ara vermiş olsa da, Diecisiete ile bunu telafi ediyor, telafi etmekle kalmayıp özellikle 90’larda önemli örnekler vermiş olan yol hikayelerine olan inancı yeniden canlandırıyor.
Osman Danacı