Ortadoğu’da sahada görev yapan ordu mensubu Markus (Mads Mikkelsen), karısının bir metro kazasındaki trajik ölümünü haber alınca Danimarka’ya döner. Aynı kazadan kurtulan kızı Mathilde ile ilgilenmek için yeni hayatına alışmaya çalışan asker Markus, bir yandan acısını yaşarken, bir yandan da uzun süre ayrı kaldığı Mathilde ile iletişim sorunlarını çözmeye çalışır. Öte yandan, aynı metro kazasından kurtulan matematik ve istatistik takıntılı Otto (Nikolaj Lie Kaas), kaza olmadan hemen önce trenden inen birinden şüphelenmiştir. Tehlikeli bir çete lideri olan Kurt aleyhine tanıklık edecek olan bir adamın da bu kazada öldüğünü fark eden Otto, arada bir bağlantı olabileceğini düşünerek kendisi gibi geek arkadaşları Lennart ve Emmenthaler ile birlikte arayıp bulduğu Markus’a bu teorisini açar. İkna olan Markus intikam almaya karar verir. Danimarka sinemasının en önemli senaristlerinden biri olan Anders Thomas Jensen’in yazıp yönettiği Retfærdighedens ryttere (Riders Of Justice), bildik bir intikam hikayesinin bünyesinde aile içi iletişimsizlik, travmalarla başa çıkma, seçimlerin hayatlara etkisi, kader/tesadüf ikilemi, algoritma ve istatistik felsefesi gibi konularla temas halinde bir film.
Dramatik çatışmalarla harmanlanmış bir aksiyon/kara komedi olan Riders Of Justice, Anders Thomas Jensen’in yönettiği 5. film ve hepsi kaybeden karakterlerin hayatlarına dair ilginç dokunuşlar içermekte. Anlam arayışları kimi zaman suç, kimi zaman dramedi hikayelerinde türlü iniş çıkışlarla kendini gösterirken, karakterlere azlı çoklu anlam yükleme özeni yine sürüyor. Sert mizaçlı Markus’un acı kaybı sonrası hayatında fazla bulunamadığı kızı Mathilde ile iletişim kurmakta zorlanması, çaba gösterirken bile öfkeli kişiliğine yenik düşmesi, filmin hep yanında tutmaya çalıştığı bir çatışma olarak omurgaya bağlı duruyor. Ama film asıl rengini ve karakterini Otto, Lennart ve Emmenthaler üçlüsünün dahil olmasıyla bulmaya başlıyor. Markus filmin intikam peşindeki kolluk kuvveti iken, bu üçlü filme zeka, teknoloji, felsefe, aynı zamanda farklı dramatik yan öyküler katıyor. Çocukluktan kalma taciz travması yaşayan Lennart, kendi hatası yüzünden yaşanan bir kaza sonrası ailesi parçalanmış Otto, bu ikili dışında hiç arkadaşı olmayan teknoloji dehası Emmenthaler, filmin verimini ve albenisini arttırıyorlar.
Anders Thomas Jensen’in benzeri defalarca işlenmiş, hatta Hollywood tarafından kulağa bir Liam Neeson aksiyonu olarak gelebilecek bir intikam hikayesini renkli ve kendi içinde katmanlı karakterlerle farklılaştırma çabası olumlu sonuçlar veriyor. Şiddeti kanıksamış asker karakterini bir anda sivil hayata uydurmak zorunda kalan, bu yüzden kalan tek aile ferdi olan kızıyla ilişkisinde sorunlar yaşayan Markus etrafında kurulan karakter çeşitliliği, hem onun uyum problemine eğiliyor, hem de bağımsız yan hikayeler kuruyor. Bu karakterler hikayeye belli bir mizah katarken, dramatik yönden de destek sağlayarak filme dengeli bir ton kazandırıyorlar. Özellikle Otto’nun Markus ile kısa gelgitler yaşayan ilişkisi, sıcak bir dostluğun gelişimini de ağacın güçlü bir dalı haline getiriyor. Kızını bir kazada kaybetmiş Otto’nun, kızı kazada kurtulan Markus ile kurduğu empatinin hüzünlü ve iyileştirici etkisini hissettirecek küçük fikirler mevcut. Jensen ayrıca küçüklüğünde travmalar yaşamış ve birçok psikoloğa görünmüş Lennart karakteri ile, çetenin elinden kurtardıkları genç göçmen Bodashka arasında bir kader birliği kurarak, belki filme hiç konmayabilecek bu paralellikle iki karaktere birden boyut kazandırıyor.
Filmin bir başka tiplemesi olan Emmenthaler ise, teknolojik ve pratik zekasına rağmen, farklı bir sosyalleşme şekli olarak gördüğü bu intikam fikrine kendini fazla kaptırsa, Otto ve Lennart’ın aksine birini öldürmek konusunda soğukkanlı görünse de, aslında hiç de buna hazır olmadığını anladığı bir an yaşaması, yine Jansen’in karakterleri ele alış biçimindeki samimiyeti yansıtan bir örnek. Her ne kadar finaliyle bir miktar bu samimiyete ve doğrucu tavrına ters düşse de, asıl meselesinin doğruluğu ve gerekliliği tam teyit edilememiş bir intikamdan ziyade, bu karakterler arasındaki farklı dinamiklerin, çatışmaların, aile ve arkadaşlık kavramlarının iletişimsizlikle test edilişinin yansımalarını izliyoruz. Elsker dig for evigt (2002), Mørke (2005), Efter brylluppet (2006), Hævnen (2010) gibi incelikli aile dramları tasarlamış olan Jansen’in geniş yelpazesi her yeni filminde farklı ve benzer hikayeler bütünü içinde seyirciye dokunmasını bilen fikirler içeriyor. Blinkende lygter (2000), Adams æbler (2005), Mænd & høns (2015) gibi senaryolarında gölgeli ve aydınlık yanlarıyla yarattığı karakterlerden oluşan tuhaf ekip işlerinin yanına Retfærdighedens ryttere’yi de ekliyor. Aynı zamanda çok yakın dostları olan Mads Mikkelsen, Nikolaj Lie Kaas ve Nicolas Bro üçlüsünü kimbilir kaçıncı kez bir araya getirerek filminin performans gücünü garantiliyor. Temposu, kurgusu, sevimli mizahı ve etkili dramatik anlarıyla iyi bir film ortaya koyuyor.