Sinema yazını tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde de gazete ve dergilerle başlar. 1930’larda sinemacılık faaliyetlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte Akşam, Cumhuriyet, Sabah, Vakit ve Vatan gibi gazetelerde her Perşembe-Cuma günleri bir sinema eleştirisi yayınlanır. Gazetelerin düzenli sinema eleştirilerine yer vermesi bir süre sonra sinema yazarlarının da gazeteci olarak görülmesini ve gazetelerden maaş almasını da sağlar. Bu yüzden de 1930’larda Türkiye’de sinema yazarlığı, gazete ve dergilerde maaş karşılığı yapılan bir meslek olarak kabul görür.
Sinema yazarlığının bir meslek olarak kabul görmesine ve yaygınlaşmasına rağmen, bu dönemde gazete ve çeşitli sinema dergilerinde yazı yazan sinema yazarlarının yazdıkları yazıları alanın duayen isimlerinden Giovanni Scognamillo “görüş beyanı” olarak ifade eder. Scognamillo’ya göre Fikret Adil, Turan Aziz Beler, Hikmet Feridun Es, Adnan Fuat Aral, Cihat Kentmen gibi isimler çeşitli gazetelerde gösterilen filmler üzerine fikirlerini beyan eden yazılar kaleme alırlar, ancak bunları sistematik bir film eleştirisi olarak görmemek gerekir. (1) Sinema tarihçisi Nijat Özön, 1950’lere kadar yazılan sinema yazılarının “magazin yazısı” ve “münferit” içerikli yazılar olarak ele alınması gerektiğinden söz eder. Özön, ciddi sinema dergileri olmadığı için sinema yazılarının gazete ve magazin dergilerinde derinlikli ve çok boyutlu olmaktan uzak olduğunu yazar. (2) Filmin konusu, oyuncuları, olay örgüsü ve genel atmosfer üzerine yazılan üstünkörü yorumları içeren yazılar bu dönemde daha çok Fikret Adil ve Hikmet Feridun Es gibi kalemi güçlü, aynı zamanda gündelik olaylar üzerine de yazmayı sürdüren meslek erbabı kişilerce ele alınır. Gazetecilik ve sinema yazarlığı ilk dönemde iç içedir, henüz bir ayrışma yoktur.
1940’larla birlikte Sezai Solelli (Tasvir-i Efkar, Yıldız), Nijat Özön (Vatan, Ulus, Akis, Dost), Atilla İlhan (Vatan, Kaynak), Burhan Arpad (Vatan) gazete ve dergilerde sinema eleştirisini daha sistematik bir hâle getirir. 1940’lardaki sinema eleştirisine yeni bakış kazandıran ilk kuşağa 1950’lerde Semih Tuğrul (Dünya, Tercüman), Metin Erksan (Dünya), Halit Refiğ (Akşam, Akis), Tuncan Okan (Milliyet, Kim), Çetin Özkırım (Yeni Sabah), Salah Birsel (Vatan), Ali Gevgilili (Vatan), Giovanni Scognamillo (Akşam) ve Tarık Dursun Kakınç (Pazar Postası) gibi isimler de eklenir. Bu şekilde Türkiye’de sinema yazarlığı da sinema eleştirmenliğine doğru evrilir. Bu isimlerin önemli kısmı, gazetelerde ve fikir dergilerinde yazı yazmalarının yanı sıra o dönemde kurulan sinema dergilerinde de aktif bir rol oynarlar.
Sinema eleştirisinin kapsamlı bir hâle gelerek derinleşmesi ve bir boyut kazanması için günlük gazetelerde yer alan haftada bir yazılan yazıların ötesine geçmesi gerekmektedir. Günlük gazetelerde yazılan yazıların yarattığı dezavantajları Nijat Özön şu şekilde ifade eder: “Mesela yerinin darlığı; mesela yazılarında ister istemez ‘aceleye gelmek’ tehlikesiyle karşılaşması; bazen haftalarca bahse değer film bulamaması, bazen aksine bir sürü bahse değer film arasında güç bir tercih yapmak zorunda kalması; yazılarının bütün gazete yazıları gibi ‘geçicilik’e daha çok müptela oluşu…”[3]
Sinema ve fikir dergilerinde ise Özön’ün bahsettiği handikaplardan kurtulmak için daha geniş ölçekli ve daha derinlikli yazılara bir alan açılır. Ancak gazetelerin yazarlarına verdikleri ücret ile fazla satış yapamayan sinema dergilerinin yazarlarına verebilecekleri ücret arasında da büyük bir uçurum vardır. Bu yüzden de sinema dergileri içerisinde sinema eleştirisi yazan kişilerin bu işi meslek olarak yapabilmeleri, bütün hayatlarını bu iş üzerine geçirebilmeleri de zorlaşır. Bu dönemde bahsettiğimiz nedenlerden dolayı sinema dergisi çıkararak daha geniş kapsamlı analiz yazılarına ve farklı içeriklere değinmek isteyen sinema yazarları aynı zamanda bir ya da birkaç gazetede köşe yazarı olarak çalışır. Bu şekilde sinema yazarlığını da bir meslek olarak yapmaya gayret eder.
Elektronik Yayıncılığa Geçişle Birlikte Değişen Dengeler
Türkiye’de kabaca ifade edersek, 1950-2000 yılları arasında çıkan sinema dergilerinin yanı sıra ulusal gazetelerin önemli bir bölümünün haftalık sinema eleştirisine yer vermesi sinema eleştirmenliğinin de bir meslek olarak sürdürülmesini sağlamıştır. 1990’ların sonlarından itibaren Türkiye’de yaygınlaşmaya başlayan internet kullanımı ile birlikte ise sinema eleştirmenliği de önemli bir sınav verecektir. İnternetin yaygınlaşması ve internet üzerinden yayın yapan web sitelerinin daha interaktif bir içerik sağlamasıyla birlikte ulusal gazetelerin tirajları düşüş gösterir. Satış kaygılarından dolayı gazeteler sayfalarını ve maaş verdikleri çalışan sayısını düşürürler. Kültür sanat ve sinema içerikleri de bu süreçte ilk gözardı edilen içerikler arasındadır. Matbu yayıncılıktan elektronik yayıncılığa geçiş süreci, sinema eleştirmenliğinin bir meslek olarak icra edilmesini de zorlaştırır. Dolayısıyla 2000’lerle birlikte sinema eleştirmenleri 1950’li yıllardan itibaren sahip oldukları en önemli alan olan ulusal gazetelerdeki köşelerini de yavaş yavaş kaybederler. Bu dönemde hâlâ sinema eleştirilerine yer veren gazeteler ise yayınladıkları yazıların yazarlarına ücretsiz yazı yazdırma yoluna giderler. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan, telif usulü yazı yazan sinema yazarlarının geçimlerini bu şekilde sürdürmesi bu yüzden imkânsızlaşır.
Bununla paralel olarak internetin ve web sitelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte gazete ve dergilerde yetişen, usta-çırak ilişkisiyle belli bir tecrübe edinen, sektörün diğer kademeleriyle de ilişki halinde olarak filmleri daha geniş bir perspektiften yorumlamaya çalışan sinema eleştirmenlerinin oluşturduğu “kriterli eleştiri” [4] mefhumu da değişmeye başlar. Scognamillo, film eleştirisini tanımlarken, eleştiri yazısının “edebiyat parçalamak, duygulanmak, coşmak, feleğini şaşırmak” olmadığının altını çizer ve “ben sevdim, sevmedim, ısınamadım” gibi öznel değer yargıları ile bir filmi betimlemeye çalışmanın sinema eleştirisi olmadığını belirtir.[5] Yeni Sinema dergisinin 1967 yılında sinema eleştirmenleri ile yaptığı soruşturmada ise, dönemin eleştirmenleri tek bir eleştiri formu olmamasına karşın sinema eleştirisinin estetik, etik, ideolojik, toplumsal birtakım değerlere ve yöntemlere dayanması konusunda görüş bildirir.[6] Özön, Akis’te yer verdiği yazıda bir adım daha ileriye giderek sinema eleştirmeninin aynı zamanda “yabancı sinemalarla kendi sinemasını karşılaştırması, milli sinemanın kalkınmasına ve ilerlemesine yarayacak hususları da bulup ortaya çıkarması” gerekliliğini dile getirir.[7] Dolayısıyla internet öncesinde yazının yazıldığı mecra ve mecranın kendi ihtiyaç ve isteklerinin yanı sıra, sinema eleştirisinin ne olup ne olmaması gerektiğine dair ortalama bir görüş hâkimdir. Yıllar içerisinde yaşanan tartışmalar, pratikteki örnekler ve yetişen sinema eleştirmenleri bu alanda geçmişin mirasını da kendi dönemlerine taşırlar. Dönemler arasında bilginin, görgünün ve metodolojinin bir paylaşımı söz konusudur. Ancak internetin yaygınlaşması, matbu yayınlar yerine sinema eleştirisinin ana mecrasının web sitelerine kayması beraberinde sinema eleştirisindeki kriterlerin de pek çok alanda olduğu gibi zamanla anlamını yitirmesine neden olur. Dolayısıyla belirli bir birikim, mesleki tecrübe ve uzmanlaşma gereken bir alan olan sinema eleştirmenliğinin konumu ve saygınlığı da internetin yaygınlaşmasıyla birlikte büyük bir kriz içerisine girer.
Bu krizin derinleşmesinde ve sinema eleştirisinin kriterlerden uzak bir şekilde internette icra edilmesinde, sinema eleştirmenliğinin bir ücret karşılığı yapılan bir meslek olmaktan çıkması da etkilidir. Günümüzde günlük yayın yapan ulusal gazeteler, az sayıdaki matbu sinema dergisi ve sayıları her geçen gün artan web siteleri yazarlarına herhangi bir telif ödemeksizin sinema yazısı yazdırır. Bu nedenle de bu yazıları yazan kişilerin hayatlarını idame ettirebilmeleri için başka mesleklerde çalışmaları gerekir. Çoğunlukla günümüzde sinema eleştirisi yazan kişiler üniversitede lisans ya da yüksek lisans eğitimi gören öğrenciler, akademisyenler ya da farklı meslek gruplarında çalışanlardan oluşur. O nedenle de sinema eleştirmenliği bir meslek olmaktan çıkarak bir hobi ve yan uğraş halini alır. Sıklıkla blog/web sitesi yazarları filmlere dair kendi kişisel görüşlerini ve beğenilerini sahip oldukları platformlardan ifade ederken, kendi görüşlerini ifade etme biçimleri sinema eleştirisi olarak algılanarak bir kavram karmaşası yaşanmasına sebep olur. Sayısal ağlar ve sosyal medyanın oluşturduğu hayali cemaatler, bir süre sonra kendi dilini, jargonunu ve kültürünü oluşturduğu için filmler üzerine yapılan yorumlar da eleştiri formundan çıkar. Öznel yorumlardan, belirli harf aralığı ile sınırlandırılmış çarpıcı ve reklam diline uygun kurulan cümlelerden, kişiselliğin öne çıktığı bir kültürden türeyen yeni bir form, film eleştirisinin yerini alır. Günümüzde bu anlamda, internetin ve ona bağlı gelişen yeni sayısal ortamlardaki bilgi akışının hızı eski tarz kuramsal, farklı boyutları olan, bir filmi/yönetmeni katmanlarıyla ele alan, entelektüel bir birikim gerektiren, yaratıcısı ile izleyicisi arasında bir köprü kurma görevi üstlenen, ülke sinemasına katkı sağlamaya gayret eden film eleştirisi tarzının da geçerliliğini yitirmesine neden olur. Yazılı kültür, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte yerini görsel kültüre bırakırken, sinema eleştirisi de bir ihtiyaç ve gereklilik olmaktan çıkarak yerini görsel mecralarda film üzerine yapılan şahsi yorumlara bırakır.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com
KAYNAKÇA
[1] Giovanni Scognamillo, Giovanni Scognamillo’nun Gözüyle Yeşilçam, haz. Barış Saydam, İstanbul, Küre Yayınları, 2011, s. 196.
[2] Nijat Özön, Türk Sineması Tarihi, İstanbul, Doruk Yayınları, s. 252.
[3] [Nijat Özön], “Üçüncü Adam”, Akis, 7 Eylül 1957.
[4] “Kriterli eleştiri” ile kastedilen şey, eleştirinin beğenilerden ziyade bir mantığa ve yönteme oturtularak yapılmasıdır.
[5] Scognamillo, a.g.e., s. 222.
[6] Soruşturma kapsamında Tanju Akerson, Sungu Çapan, Atilla Dorsay, Ali Gevgilili, Zahir Güvemli, Onat Kutlar, Tuncan Okan, Mete Postacıoğlu, Jak Şalom, Coşkun Şensoy, Rekin Teksoy ve Semih Tuğrul’un görüşlerine yer verilir. “Soruşturma 1: Eleştirmecilere Sorular”, Yeni Sinema, Sayı 8, Temmuz 1967, s. 23-33.
[7] [Nijat Özön], “Üçüncü Adam”, Akis, 7 Eylül 1957.