Kira Kovalenko’nun yazıp yönettiği ikinci uzun metraj olan Rusya – Fransa ortak yapımı Razzhimaya kulaki (Unclenching The Fists – Yumrukları Gevşetmek), Kuzey Osetya’daki eski bir maden kasabası Mizur’da yaşayan genç Ada’nın hayatından önemli bir kesit sunuyor. Korumacı babası ve yerinde duramayan saf erkek kardeşi Dakko ile yaşayan Ada, bunaltan bir rutine hapsolmuş bir genç kız. Bir yandan annesiz bu aileye annelik ederken, bir yandan da çalıştığı bakkal dükkanına mal getiren Tamik’e olan karışık duygularıyla baş etmek zorunda. Bir süre önce çalışmak için en yakındaki büyük şehir olan Rostov’a kaçan en büyük kardeş Akim’in geçici bir süreliğine dönmesinde sıkıcı hayatından kurtulma fırsatı gören Ada’nın mücadelesini izliyoruz. Bu mücadele, benzer temalı filmlerde rastladığımız önemli bazı klişelere yüz vermeyen nitelikte. Hiç görmediğimiz annenin bahsi bile geçmiyor. Akim’in dönüşüyle birlikte kendisine düşkün üç erkekle aynı evde yaşayan, ev dışında da kendisinden hoşlanan (onun da hoşlandığı) Tamik’in sevimli darlamalarına karşı koymaya çalışan Ada, görüldüğü gibi sert baskılara, hakaretlere, şiddete uğramayan bir genç kız. Çok net ifade edilmeyen geçmişe ait bir hastalığı, yara izleri var. Ama kimi kendisine bağımlı, kimi düşkün, kimi aşık bu dört erkeğin ilgilerinin toplamından oluşan baskı iklimi, zaten yaşadığı Mizur gibi bir dar bir çerçeveye sıkışmış Ada’yı ayrı bir klostrofobiye hapsediyor adeta.
Kira Kovalenko, farklı tipte erkeklerle çevrelenmiş bu ilgi/baskı ortamının ortasında bir türlü açamayan, serpilemeyen Ada’nın hayatını yer yer tuhaf bir zorbalığa, hoyratlığa varan boyutlarla çiziyor. Babası parfüm sürdüğünü fark edince onu dökmesini söylerken bağırıp çağırmıyor, gergin bir nezaket gösteriyor. Kardeşi Dakko gece onun yanına uyumaya geldiğinde yatağına dönmesini isteyince Dakko onu Tamik’i babasına söylemekle tehdit ediyor. Tehdit etse de Dakko bunu yapacak kadar Ada’ya kıyamıyor. Tamik onu arabasına binmesi için zorlarken yine dram yaşamıyoruz. Ama hepsinde içten içe bu erkeklerin ona istediklerini yaptırma yönünde izledikleri yöntemler hem Ada’yı, hem de seyirciyi rahatsız ediyor. Birinin kızı, birinin sevgilisi, birilerinin kız kardeşi olmanın verdiği bu “ilgi zorbalığı” ve hiçbir vizyonu, renkliliği, çekiciliği olmayan küçük kasaba sıkıntısına sahip her genç kızın duygularına tüm içtenliğiyle tercüman oluyor. Ada, buralardan gitmek, babasını, kardeşini, erkek arkadaşını terk etmek için çok hazır. Üstelik onları çok sevmesine, gittiğinde onların perişan olacaklarını bilmesine rağmen bunu istiyor. Gidince ne yapacağını, nasıl yaşayacağını da bilmemesine rağmen bunu istiyor. Onun için tek çıkış ümidi olan ağabeyi Akim’e olan güveni ile, Akim’in onu geride bırakacaklarına dair yaptırdığı vicdanı arasında bocalamak uğruna bunu istiyor. Gitmenin karakterler için zor olduğu ama gitmek zorunda kaldıkları pek çok film izledik. Ama gidememenin zorluğu Kira Kovalenko’ya göre daha bir başka.
Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard Ödülüne layık görülen Kira Kovalenko, Ada aracılığıyla binbir çeşit kadın sorunlarından birine farklı bir coğrafyadan, farklı bir bakış açısıyla bakıyor. Ama bu “fark”, yaralı ve dar bir Kuzey Osetya kasabasının sıkışmışlığında var olmaya çabalayan değil, o varoluştan kaçmaya çabalayan genç bir kadının portresi. Benzer bir portreye Makedonya’dan bakan Teona Strugar Mitevska filmi Gospod postoi, imeto i’ e Petrunija’da gayet belirgin şekilde görülen patriarka, Kovalenko’nun kavgasız gürültüsüz de olsa kaçınılmaz biçimde sancılı varlığını yine hissettiriyor. Gerek Petrunija’yı, gerek Ada’yı, gerekse onlar gibi nicelerini en iyi kadın sinemacıların anlayıp perdede bu denli güçlü anlatmaları, belki zamanında aynı yollardan geçmiş olmalarından, belki etrafta o yollardan geçmiş genç kızları çok görmelerinden kaynaklanıyor. Bu yaşanmışlık veya gözlem gücü, sinema sanatının gerçek hayatla olan yakın ilişkisini dile getirme biçimi olarak en etkili beslenme kaynaklarından biri. Filmde yer alan hiç kimsenin oyuncu olmaması, onların amatörlüklerinden çok yerinde faydalanan Kovalenko gibi yönetmenler sayesinde göze batmadığı gibi, aslında buna benzer hikayeler için bir ihtiyaç bile sayılır. Özellikle Ada’yı canlandıran genç Milana Aguzarova duru güzelliğiyle, yıpranmışlığıyla, ürkekliğiyle ama yine de umutlarına sarılmış duruşuyla çok iyi bir tercih. Belki daha iyi bir finali hak ediyordu. Ama beklentileri karşılamayan bir finalin bile zarar veremediği filmlerden biri olan Razzhimaya kulaki, karakterini ve onun meselesini gayet iyi bir yerden anlatabilmiş mütevazi bir dram.
Osman Danacı
odanac@gmail.com