Ana sayfa Nicolas Winding Refn Nicolas Winding Refn Röportajı

Nicolas Winding Refn Röportajı

1421
0


Pusher serisi, Bronson, Valhalla Rising ve son olarak da Drive filmiyle kendine has bir izleyici grubu yaratmayı başaran yönetmen Nicolas Winding Refn, Screened’e verdiği söyleşi de son filmi Drive’ın çıkış noktasını, gelişim sürecini ve filmde nelerden etkilendiğini anlatıyor.

Romanın orijinalinde sizi bu projeyi gerçekleştirmeye iten neydi?

Romanı beğenmiştim çünkü bir film mitolojisiyle ilgiliydi. Hollywood’un yanılsama olduğuyla ilgili bir film yapmanın ilginç olabileceğini düşündüm.

Bunu size bir proje olarak Ryan Gosling’in getirdiği doğru mu?

Evet, Universal’de halen proje aşamasındayken bana getirdi. Filmin tüm fikri bizim bir araya gelip bir KARAKTER hakkında film yapabileceğimizin farkına varmamızla gerçekleşti. Karakter için hikayenin geçtiği bir yer bulmamız gerekiyordu ve bu Sürücü gerçekleşti.

Sürücü ile ilgili çarpıcı noktalardan biri filmin yönetmenin bakışından çekilmiş gibi hissedilmesi. Bildiğim kadarıyla Universal bir film yaptığında Fast and the Furious (Hızlı ve Öfkeli) gibi daha büyük filmler yapmayı tercih ediyor. Sen ve Ryan ile bu nasıl yürüdü? Tüm o sonsuz stüdyo numaralarına sıkışmaktan nasıl kaçındınız?

Bunu yapmam. Sonuç olarak filme bağımsız olarak finansman sağladık. Böylece Ryan ve ben kontrol koltuğuna oturup yapmak istediğimiz filmi yapabildik.

Ana karakter için başlangıçtaki görüşünüz neydi? Karakterin sizi etkilemesinin nedeni neydi?

Tam da Sürücü’nün esas alegorisine uygun olarak, kendisini bir süper kahramana dönüştüren bir adam hakkında film yapmanın ilginç olabileceğini düşündüm.

Başka röportajlarınızda filmlerinizde kahramanlığın karanlık taraflarını keşfetmekten hoşlandığınızı ifade etmiştiniz. Kahramanlık konusuyla ilgili olarak sizi bu kadar cezbeden nedir?

Bu büyük bir dram. Karanlık güçlendikçe dram da büyüyor. Gerilim arttıkça tatmin de artıyor.

Filmle ilgili beğenimi kazanan diğer bir şey de bu. Şiddet küçük dozlarla dağıtılıyor, ancak gerçekleştiğinde son derece etkileyici oluyor. Daha önce kendinizi fetiş film yönetmeni olarak adlandırmıştınız ve fetiş film de genellikle takıntılı olunan bir şeyin çokça gösterilmesine dayanıyor. Ancak, buradaki şiddet daha sağduyulu bir şekilde verilmiş. Şiddeti bu şekilde ele almanızın ardında yatan nedir?

Çünkü şiddet, seks gibi. Sadece bunu geliştirmekle ilgili. Geliştirme iyi oldukça orgazm da iyi oluyor.

Özellikle kafatasının kırıldığı sahneyi eminim herkes hatırlayacaktır. Bu sahneyi nasıl çekeceğiniz konusunda Gaspar Noe’ye danıştığınızı duydum.

Evet, Gaspar’ı aradım çünkü onunkine benzer bir şey yapmayı denemek istiyordum (Irreversible [Dönüş Yok] filmindeki kafatası kırma sahnesi). Daha sonra Fransa’da onunla buluştuk ve bana nasıl yapacağımı gösterdi.

Filmde ulaştığınız sonuçtan memnun musunuz?

Haha, Gaspar kadar iyi olmadı.

Ryan filmde pek çok nedenden dolayı çok iyi. Ancak, bunların en önemlilerinden biri hiçbir şey söylemeden duyguları ifade edebiliyor olması. Bir yerde okuduğum kadarıyla siz, Ryan ve Carey Mulligan filmden diyalogları çıkarmak için çok zaman harcamışsınız.

Diyalogları çıkarmak, evet, çıkarabildiğimiz her şeyi çıkardık.

Orijinal çekim senaryosundan ne kadarını çıkardınız?

Orijinal senaryo 81 sayfaydı. Yaklaşık % 60’ını çıkardık.


Gelecekte farklı projeleriniz de olduğunuzu düşündüğümüzde bu noktada Ryan ile ilişkinizin gelişmekte olduğu görülüyor. Onunla çalışmanın keyifli yanı nedir?

Telepati kuruyoruz. Birbirimizin düşüncelerini okuyabiliyoruz. Ayrıca, böyle yaratıcı kişilerle çalışmak devam etmek için itici bir güç oluyor. Bu iyi giderse, durmuyorsunuz.


Pusher üçlemesinde ve Valhalla Rising’de (Cennetin Kapısında) birlikte çalıştığınız Mads Mikkelsen ile de mi benzer bir ilişkiniz var?

Evet, çok benzer.

Albert Brooks ile çalışma fikri nereden geldi?

Her zaman onu bir filmde kullanmayı istiyordum. İlk tercihim oydu. Her zaman bir aktör olarak ona sahip olmak istedim ve bu fikre çok açıktı. Daha önce hiç kimseyi öldürmemişti ve hiçbir filmde kötü adamı oynamamıştı, bu nedenle bana çok ilginç geldi.


Sanırım kötü adama en yakın olduğu karakter Out of Sight (Aşk ve Para) filmindeydi, ki orada da çok vahşi değildi. Benim aklımda hep zayıf karakterleri oynayan bir kişi olarak kalmış, böylece o da kulvar değiştirmiş oldu. O bölüm için onu nasıl düşünüyordunuz? Size: “Bu adam vahşi bir gangsteri oynayabilir” dedirten neydi?

Onunla tanışmayı istiyordum ve tanıştığımızda hislerinin bir volkan gibi olduğunu gördüm. Bunun iyi olacağını biliyordum ve bu nedenle ona filmde rol verdim.

Her ne kadar birlikte olmaları tuhaf görünüyor olsa da o ve Ron Pearlman birlikte güzel bir kimya yakalamışlar.

Ron muhteşem bir oyuncu ve inanılmaz bir yelpazeye sahip. Neredeyse her şeyi yapabilir.


Daha önce Christina Hendricks hakkında konuşurken onun sizi çok etkilediği görülüyordu. Hatta onunla bir Harika Kadın filmini yapmak istediğinizden söz ediyordunuz. Onu bu kadar büyüleyici bulma nedeniniz neydi?

A: Müthiş bir oyuncu. B: Muazzam görünüyor. C: Çok hoş. D: Günümüzde herhangi bir kadın için müthiş bir prototip olduğunu düşünüyorum. Benim için Amerikan kadınının kusursuz örneği.


Daha önce Pusher filmleri hakkında konuşurken ilk filme dönmeyi ve devamını yapmaya isteksiz olduğunuzu ifade etmiştiniz. Bu halen filmleriniz hakkında düşündüğünüz bir şey mi? Sürücü’nün dünyasına geri dönmeye isteksiz misiniz?

Hayatın şaşırtıcı şekillerde sona erebildiğini öğrendim, bu nedenle asla asla dememelisiniz.


Film keşfedilebilecek bir odanın varlığıyla bitmiş gibi görünüyor. Belki de bir çeşit Incredible Hulk senaryosu gibi kasaba kasaba dolaşıp yeni insanlara yardım ederek maceraya devam eder?

Ve masumları kurtarıp sonra yolunda devam eder. Evet.

Arabada Kung Fu?

Kötü bir fikir değil! Belki de iki sürücü olduğunu anlarsınız.

Belki de kasıtlı olmayan bir şekilde film çoğunlukla Los Angeles gecelerinde geçiyor. Burada Michael Mann etkisi görüyorum.

Los Angeles geceleri hakkında filmler yapan birisi o.


Evet, sadece çevrenin sinematografisi, film müziklerinin hissi ve hatta Ryan karakterinin mantrası, bağlı kaldığı kendine has kuralları Heat’teki (Büyük Hesaplaşma) Robert De Niro karakterine benzerlikler gösteriyor. Bunları herhangi birisi kasıtsız olarak mı yapıldı?

Aslında öyle olmadı ama çok iyi bir yönetmen ve karşılaştırmaları umursamıyorum. O Michael Mann, en iyisi.

Filmde John Hughes’tan çok esinlendiğinizi söylemiştiniz. Söylemek istediğim, en çok gözüme çarpanlardan biri filmde müzik kullanımı hakkında. Müzik ve hareket ayrılmaz şekilde birbiriyle ilişkili. Hughes’un tarzında sizi etkileyen nedir?

Duyguların hikaye olarak anlatımında Hughes’un müziği kullanımı son derece önem taşıyor. Müzik sadece bir ses değil, aynı zamanda tüm şarkıyı çalabilir. Her zaman bunun çok ilginç olduğunu düşünmüştüm. Bu filmde yapmak istediğim; müziğin sadece hislerin altını çizmesi değil, filmde önemli bir karakter olarak rol almasıydı.

Filmdeki müzik tarzı sizin zevkinize göre mi seçildi?

Kesinlikle, aksi halde bunu kullanamazdım. Gerçi, her tür müziği seviyorum.


Bir film üzerinde çalışırken özellikle hangi tür müzikleri dinlemeyi tercih ediyorsunuz?

Her ne kadar yapmakta olduğum filmin türüne göre değişiyor olsa da her türde müzik dinliyorum. Her zaman: “Bu bir şarkı olsaydı nasıl olurdu” diye düşünmeye çalışıyor ve buna benzer tarzda bir müzik dinleyip bana fikir vermesini sağlamaya çalışıyorum.

Mesela Valhalla Rising (Cennetin Kapısında) sırasında ne dinliyordunuz?

Einstürzende Neubaten (Nick Cave and the Bad Seeds grubunun iki üyesini de bünyesinde barındıran deneysel bir Alman grubu).

Bronson?

Pet Shop Boys. Drive (Sürücü) sırasında Kraftwerk.


Daha önce bazı yönleriyle filmin samuray filmleri ve günümüz dünyasının western filmleriyle benzerlikler taşıdığını söylemiştiniz. Bu tarzlardan özellikle etkilendiğiniz noktalar olduğunu düşünüyor musunuz?

Herhangi bir filmden söz etmiyordum, Grimm Kardeşler’in Peri Masalları’nı okuyordum. Filmin temel esin kaynağı onlardır. Yapı olarak Los Angeles’ta geçen bir peri masalını anlatmak istedim.


Evet, özellikle filmin ilk yarısında her şeyin neredeyse bir hayal dünyasında kurulmasıyla bunu net olarak yakalamışsınız…

Evet, Peri Masalları’nın ilk yarısı gibi, her şey saf ve masum. Daha sonra her şey dehşet verici bir şekilde yanlış gidiyor. Ancak sonunda kötüler kötülükleri için cezalandırılıyor, masumlar kazanıyor ve kahraman yoluna devam ediyor.

Bu bağlamda, filmin mutlu sonla mı bittiğini düşünüyorsunuz?

Kesinlikle, çünkü sonunda kendisini gerçek bir süper kahramana dönüştürüyor.

Çeviri: Erdem Korkmaz

Önceki makaleİstanbul Modern’de Çin Sineması
Sonraki makaleCashback
Edebiyatını oldukça sevdiği Amerikan sinemasıyla bazı istisnalar dışında bir türlü aradığı etkileşimi kuramadı. Avrupa (özellikle Fransız ve İtalyan) sineması başta olmak üzere ‘kendi sinemasını’ yapan tüm bağımsızlarla ilgileniyor. Yanıt veremediği sorulara sinemayla yanıtlar aramaya çalışıyorken çoğu zaman kendisini yeni sorular sorarken buluyor. Sadece sinema değil tüm sanat dalları ve özellikle edebiyat ile müziğin peşinde yaşamı ve kendisini anlamaya çalışıyor. Siteye şimdilik çeviri yaparak destek vermeye çalışıyor.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here