Bu yıl onuncusu gerçekleştirilen Filmmor Kadın Filmleri Festivali, aynı zamanda Feminist Sinema’nın da yüzüncü yılını kutluyor. Bu çerçevede sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan, akademisyen Hülya Uğur Tanrıöver, sinema eleştirmeni ve akademisyen Necla Algan, yönetmen Marie Mandy ve akademisyen ve yönetmen Kay Armatage’in katılımıyla “Feminist Sinemanın 100. Yılı” ismiyle İstanbul Modern’de bir panel düzenlendi.
Feminist sinema çok geniş bir alanı kapsadığından, panelde her konuk farklı bir alana yönelerek feminist sinemanın gelişimini, günümüzdeki konumunu ve kadınların sektördeki yerini tartıştı. Hülya Uğur Tanrıöver feminist sinemanın neden gerekli olduğu sorusu üzerinden, sinemanın ve kameranın politik ve ideolojik işleyişini de içeren genel bir sunumla aslında tartışmanın en kritik kısmını da hatırlatmış oldu. Bir erkekle bir kadının kamera arkasında yer almasının yarattığı fark, bir kadın karakterle bir erkek karakterin kurmaca içindeki yeri, anlatıda cinsiyetçi bir bakışın yeniden ürettiği stereotipler gibi temel meseleleri konuşmasının merkezine aldı.
Necla Algan sadece feminist sinemanın değil, aynı zamanda modern sinemanın da öncü ve nevi şahsına münhasır isimlerinden biri olan Agnes Varda’yı ve sinemasını anlattı. Varda’nın çok sayıda belgesel çekmesine rağmen literatürde çok ismi geçen bir yönetmen olmadığından, Fransız Yeni Dalgası’ndaki öncü konumuna karşılık hep en arka planda kalmasından bahsetti. Sunumun en dikkat çekici kısmı ise, Varda’nın sineması üzerinden genel olarak kadın filmlerinin daha gerçekçi bir arka plana sahip olarak, gerçekliği yeniden üretme gayretinde olmamaları, tersine gerçekliğin bir parçası olmaya çalıştıklarını açıkladığı kısımdı. Varda’nın filmografisini takip ettiğimizde gerçekten de Algan’ın ifade ettiği tezin doğru olduğunu, bunun yanı sıra diğer kadın yönetmenlerin de belirleyici yanlarından birinin bu olduğunu görmek mümkün.
Marie Mandy sinemanın her alanında erkeklerin egemen olduğunu, film çekim yöntemlerinden çekim açılarına kadar her alanda erkek bakışının belirleyici olduğundan bahsetti. Kadınların kendi bakış açılarını sinemaya taşımalarının gerekliliğini ifade eden Mandy, bir kadın yönetmen olarak sinema endüstrisinde karşılaştığı zorlukları da anlattı.
Kay Armatage ise, kadın filmleri festivallerinin önemine vurgu yaparak, dünya genelindeki kadın filmlerinin görünürlüğü üzerine çarpıcı bilgiler verdi. Sessiz sinemadan sesli sinemaya geçişle birlikte sinemada kadınların varlığının birdenbire azaldığını, bunun pek çok nedeninin olduğunu ama sektörün büyüyüp gelişmesiyle birlikte kadınların da giderek daha geri planda kaldığının altını çizdi.
Panelde konuşulanları kabaca bu şekilde özetlerken, bir de hatırlatma yapmakta fayda var. Bu meselelerin hepsinin tartışıldığı ve beyazperdeye yansıtıldığı pek çok yapım da 10. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde gösteriliyor. 70-80-90, Masum, Küstah, Fettan isimli belgeselde Yeşilçam’daki erkek egemen bakış açısıyla çizilen kadın figürü ortaya konurken, Tutkuyu Film Almak belgeselinde kadın yönetmenlerin aşkı, tutkuyu ve cinselliği nasıl filme aldıkları sorgulanıyor. Agnes Varda, Chantal Akerman, Marleen Gorris, Marie Mandy, Jane Campion gibi yönetmenlerin filmleri kadın bakış açısının modern sinemadaki yerini gösterirken, Karanlık Kutu filmi ise bütün bu tartışmaların somut bir örneğini bizlere sunuyor. Kadın bedenini erkek bakış açısının nesnesi kılmadan, özne-nesne ilişkisinin ötesinde yeniden anlamlandırarak, şiirsel olduğu kadar sorgulayıcı bir bakış açısı geliştiriyor. Festivaldeki bütün bu filmlerle birlikte paneli ele aldığımızda, panelin araştırmak için bizlere pek çok başlık çıkardığını ve modern sinema üzerine düşünmek için önemli bir zemin yarattığını söylemek mümkün.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com