Bu yıl 31. kez düzenlenecek olan İstanbul Film Festivali, 31 Mart – 15 Nisan tarihleri arasında her sene olduğu gibi birbirinden iddialı filmlere de ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Yıl içindeki festivallerde ilgi gören yapımları bünyesinde barındıran festivale, bizler de kısa bir bakış atarak öne çıkan filmleri hatırlatmak istedik.
Rodrigo Garcia’nın 19. yüzyıl İrlandası’nda bekar olarak hayatta kalmaya çalışan bir kadının dünyasını anlattığı dönem filmi Albert Nobbs, özellikle başrolündeki Glenn Close’un performansıyla festivallerde övgü toplamıştı. Oscar’a da aday olan Close, filmde erkek kılığına girerek yaşamaya çalışan bir kadını canlandırıyor. Kırmızı Sokak ve Akvaryum filmleriyle rüştünü ispatlayan ve yeni dönemin en başarılı kadın yönetmenlerinden olan Andrea Arnold’un Emily Bronte’nin meşhur klasiğini kendine özgü bir şekilde yorumluyor. Arnold’un insan doğasını titizlikle inceleyen ve karakterlerini çepeçevre kuşatarak, onları bütünlüklü bir şekilde beyazperdeye yansıtan kamerasının Bronte’nin herkesçe bilinen eserine neler kattığı büyük bir merak konusu.
İranlı muhalif yönetmenlerden Muhammed Resulof’un geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış bölümünde “En İyi Yönetmen” ödülünü kazanan filmi, yönetmenin kendi kişisel hikâyesiyle de paralellikler taşıyor. Film, Tahran’da kalan ve ülkeden ayrılmak isteyen vize almaya çalışan genç bir avukatın yaşadıklarını merkezine alıyor. Şu an hapiste olan ve film çekmesi yasaklanan Cafer Panahi’nin izinden giden Resulof’un filmi kuşkusuz festivalin en dikkat çekici filmlerden biri olmaya aday.
Persepolis’le dikkatleri üzerine toplayan Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud ikilisinin yeni filmleri Azrail’i Beklerken, Cannes’da fantastik olduğu kadar da hüzünlü bir aşk hikâyesi olarak yorumlanmıştı. Bu yılın en fazla festival dolaşan filmlerinin başında gelen yapım, Satrapi’nin olağanüstü hayal gücünü ve kendine has mizah anlayışını sevenlerin kaçırmaması gereken bir çalışma.
Dünya sinemasının yaşayan en büyük yönetmenlerinden Alexander Sokurov’un geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülüne uzanan son filmi Faust’un, Goethe’nin klasiğinden çok Christopher Marlowe’un yazdığı ilk Doktor Faustus’la benzerlikler taşıdığı söyleniyor. Aynı zamanda film, yönetmenin “İktidarın Ayartıcı Etkileri” serisinin de son halkası. (Serinin ilk üç filmi; 1999 gösterimli Moloch’da Adolf Hitler, 2001’de Taurus’da Vladimir Lenin, 2005’de Solntse’de Japon İmparator Hirohito’yu merkezine almıştı.)
Köpekdişi filmiyle Avrupa’da gelecek vaat eden yönetmenler arasına giren Yunanlı Yorgos Lanthimos yeni filmi Alpler’le yine izleyenleri şaşırtacağa benziyor. Bir hemşire, bir sağlık görevlisi, bir jimnastikçi ve onun koçu toplanır ve kendilerine yeni bir işkolu geliştirirler: Ölen insanların yerlerin geçerek, ölenlerin yakınlarına geçici bir süreliğine hizmet vermeye başlarlar. Venedik’te “En İyi Senaryo” ödülünü kazanan Alpler, gelecekte ismini çok daha fazla duyacağımız bir yönetmenin gelişimine yakından tanıklık etmek için iyi bir fırsat.
Bu yıl Türkiye Sineması da oldukça ilginç filmlerle festivalde yabancı filmler kadar ilgi göreceğe benziyor. Zeki Demirkubuz’un Dostoyevski’nin Yeraltında Notlar eserinden uyarladığı Yeraltı, İki Dil Bir Bavul filminin yönetmenlerinden Orhan Eskiköy’ün prömiyerini Rotterdam’da yapan yeni filmi Babamın Sesi, Berlin Film Festivali’nde “En İyi İlk Film Özel Mansiyon Ödülü”nü kazanan Tepenin Ardı, Reis Çelik’in Generation bölümünde gösterilen ve ödül kazanan filmi Lal Gece, Sundance’da prömiyerini yapan ve “Jüri Özel Ödülü”nü kazanan, gösterildiği festivallerde övgüye değer bulunan Can, Antalya Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ve “En İyi Kadın Oyuncu” ödüllerini kazanan Geriye Kalan filmleri bölümün öne çıkan filmlerinden.