Eski ile yeni arasındaki çatışmayı işleyen bu sade ve biraz da tuhaf masalın kahramanı, dinsel inançlara sıkı sıkıya bağlı ücra bir Peru köyünde yaşayan on dört yaşındaki Madeinusa’dır. Paskalya yortusundan önceki cuma günü ile pazar günü arasında bütün köy istediği gibi davranabilir, çünkü Tanrı’nın o günlerde olup bitenleri görmediğine inanırlar. Her şeye izin vardır. Madeinusa, kız kardeşi Chale ve babaları Don Cayo da bu geleneğe gözleri kapalı uyarlar. Fakat bir yabancının köye gelişiyle her şey değişir. Olaylar da gelişir. Hayatımda hiç Peru filmi izlememiştim. Gerçi İspanya desteğini de ardına almış bir yapım ama yine de başka bir sinema havasını buram buram koklatıyor. Gerçekten çok ilginç bir konusu var. Zaten o konu, afiş ve şu “Havana Çekilmemiş En İyi Senaryo” ödülü izlemek için yeterli sebepler oldu. Bunun yanında Rotterdam FIPRESCI Ödülü ve Mar del Plata En İyi Kurmaca Latin Amerika Filmi ödüllerinin de sahibi. Kadın yönetmen Claudia Llosa’nın ilk filmini, sarsıcı bir aşk hikayesi ve günah eleştirisi görmek istediğimden midir, pek beğenmedim. Ama haksızlık etmek de istemem. Çünkü çok uzak olduğumuz farklı bir kültürün bir kısım motiflerini görmek, hele de o tuhaf kasabayı meydan saatçisiyle, bahçe süslemesiyle, şarkılarıyla, saf insanlarıyla izlemek ilginçti. Ama bence çok daha derinden etkileyebilecek bir film olabilecek iken bazı kilit sahnelerin ruhsuzluğu kah Llosa’ya, kah yine ilk filmleri olan iki başrole bağlanabilir. Ama Madeinusa rolündeki Magaly Solier’in performansını beğendiğimi de söylemeliyim.
Osman Danacı
odanac@gmail.com