12 Kızgın Adam’ı bilmeyen yoktur; Reginald Rose’un aynı isimli oyunundan Sidney Lumet tarafından 1957 yılında beyazperdeye taşınır ve gösterilir gösterilmez klasik hâline gelir. Bütün delillerin suçlu göstermesine rağmen, aslında suçsuz olan bir adamın hikâyesini anlatan oyun/film, adalet kavramını ve adaletin nasıl belirlendiğini tartışır. 12 Kızgın Adam, temelinde bir meselesi olan kurmaca bir yapıdır ve bütün kurmaca, insan tarafından verilen adaletin muğlaklığını ortaya çıkarmak üzerine kuruludur. Oysa aynı oyunun serbest bir uyarlamasını konu alan 12 Kızgın Lübnanlı, bunun çok daha ötesine geçmeyi başarıyor.
Batılı bir gözün seküler adalet kavramının yanına, 12 Kızgın Lübnanlı Doğu’nun kendine has adalet, kader ve ahlâk anlayışını da eklemliyor ve suç/ceza denklemi farklı bir boyut kazanıyor. Roumieh Hapishanesi’nde kimi idama mahkûm kimi ise ömür boyu müebbet cezasına çarptırılmış tutukluların da içinde yer aldığı bir grup mahkûmun bir tiyatro oyunu sergilemek üzere toplanmasıyla başlayan hikâye, katman katman açılarak kurmacanın sınırlarını yıkıyor. 12 Kızgın Adam’ın kurmacanın sınırları içinde yarattığı mükemmel kurgu, 12 Kızgın Lübnanlı’da gerçek hayat hikâyeleriyle kurmacanın “sınırlı” dünyasından uzakta bir yerde kendisini konumlandırıyor. Tutukluların her biri oynadıkları role kendi hayatlarından yaşanmışlıklarını katıyor ve karakterlerini “gerçek”leştiriyor bir anlamda. Bir idam mahkûmunun yaşadığı psikozu ya da mübbet hapis cezasına çarpıtılmış birinin içine düştüğü bunalımı tiyatro oyunundaki karakterine taşıması, adalet nedir, nasıl olmalıdır sorusunun çok ötesine geçiyor. 12 Kızgın Lübnanlı yasaların ötesinde farklı bir adalet kavramının ve hak hukuk arayışının olduğu bir alana götürüyor bizi. Bu, Batılı anlamda klasik Dostoyevskiyen vicdan muhasebesi ya da Lumet’in filminde olduğu gibi bir adalet sorunsalı değil, bir insanın kendi kaderine karşı çıkmaya çalışmasının mücadelesi aynı zamanda. Mahkûmlara verilen ikinci şans, bu yüzden bizler için “öteki”ne yakınlaşma yolunda atılmış basit bir adımken; mahkûmlar için varoluşlarını yeniden ifade etme ve kendilerini farklı bir biçimde kurma anlamında da yeni bir yolun açılmasına imkân tanıyor.