İstanbul’un 2010 yılında Avrupa’da kültür başkenti olması vesilesiyle sinemada pek çok proje gerçekleştirildi. Ali Özgentürk’ün Görünmeyen isimli filmi de bu projelerden biri. Avrupa’nın ünlü bestecilerinden Macar Bela Bartok’un 2. Dünya Savaşı öncesinde Hitler tehlikesini fark ederek ülkesinden Türkiye’ye kaçmasını ve burada ona yardım eden idealist bir köy öğretmeniyle yaşadıklarını, günümüzde geçen bir hikâyeyle paralel bir şekilde anlatan film, 2010 fonundan nasiplenen diğer filmler gibi çok parlak bir cilaya sahip. Filmin sinopsisi ilgi çekici, oyuncu kadrosu parlak (Udo Kier, Ahmet Mekin, Halil Ergün, Gürgen Öz), görselliği standardın üzerinde… Ama gelgelelim bütün bunlar son derece kitsch bir estetikle ve savruk bir anlatımla birleşiyor. 2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde bir yandan Almanlar Bartok’un peşinde, diğer yandan devletin fötr şapkalı, takım elbiseli, siyah giyen gangster kılıklı adamları Bartok’un arkadaşını sıkıştırıp onun üzerinden Bartok’a mesaj verme uğraşında… Arada yöre halkının kaydedilen türküleri, hep birlikte edilen danslar, araya giren Nazım Hikmet şiirleri, darbelere atıflar…
Görünmeyen, Ali Özgentürk gibi deneyimli bir yönetmenden beklenmeyecek derecede acemice ve eldeki malzemeyi hoyratça kullanan bir yapım. 2010 projelerinin hepsine sinen “göstermelik kalma” durumu ne yazık ki bu film için de geçerli: Avrupa’ya bir şeyler gösterme ve kanıtlama heyecanı içinde çekilmiş, çekildiği topraklarla bir aidiyeti olmayan, varoluşunu taleplerin belirlediği amiyane tabirle “piyasa işi” bir yapım. Ama piyasasının Türkiye olmadığı aşikâr.