Norveçli yazar Karin Fossum’un romanından uyarlanan senaryosuyla La ragazza del Lago (The Girl By The Lake), genç ve güzel Anna’nın sakin bir İtalyan kasabasının göl kenarında çıplak vaziyette ölü bulunmasının ardından yaşananları konu alan bir polisiye dram. Kızına şüpheli bir hayranlık besleyen babası, o baba tarafından dışlanmış üvey kardeşi, sevgilisi, civarda yaşayan aksi bir ihtiyar ve onun Anna’nın cesedini bulan otistik oğlu, yine Anna’nın bakıcılık yaptığı küçük çocuğun anne babası, bu cinayet davasının şüphelilerini oluşturuyor. İntihar ihtimali de şıklar arasına alınmış. Davayı üstlenen Komiser Sanzio’nun yetişkin kızı ve kendisini hatırlayamayacak kadar hasta olan karısı da filmin bünyesinde az da olsa yer buluyor. Film tıpkı emekliliğine az kalmış bıkkınlığını ve soğukkanlılığını çok iyi yansıttığı Sanzio gibi bir karakteristikle sakin şekilde başlayıp bitiyor. Şüphelilerin fazlalığı ve hemen hepsine yüklenen mantıklı cinayet motivasyonları, cinayet romanlarına (Agatha Christie beklentisi içine girmeden) alışık seyircilerin ilgisini diri tutacak kapasitede denebilir.
Yoruma göre farklı yönetmenlerin elinde bir istismar ya da korku/gerilim örneklerine, hatta pembe dizi formatına bile dönüşebilecek roman/senaryo, kendini psikolojik gerilim ve aile dramı olarak tanımlamayı tercih etmiş. Kavgasız gürültüsüz işleyen mekanizması, katilin kimliğini merak ettirdiği kadar karakterlerin şahsi ve ailevi sorunlarının gideceği yönü de ilginçleştirmeyi başarmış denebilir. Katil kim olursa olsun, onun gerekçelerinin altını doldurabilecek derecede hazırlıklı olduğunu (çok süper zakâ bir senaryoya sahip olmamasına rağmen) hissettirebiliyor. Ama mühim olan, o altı doldurulmaya hazır yapı, filmin naif duruşuna veya Anna’nın öldürülme gerekçelerine ne ölçüde katkı sağlayacak, ne ölçüde inandırıcı olacak sorusu. Finaliyle bu sorunun cevabını herkes kendine göre verecektir. Bir “katil kim” filmine göre ilginç bir tempoya sahip bu final, içinde ufak bir şaşırtmaca ve dramatik bir gerekçe bulundurmasıyla da tribünlere oynamaktan kaçınıyor.
2008 yılında İtalyan Oscar’ları olarak kabul edilen David di Donatello ödüllerinden 10 tanesini evine götüren, 5 tanesini de rakiplerine kaptıran La ragazza del Lago, kendi halinde bir televizyon filmi kadar sakin, ölçülü ve macera aramayan karakterde bir film. Bir cinayet filminde bu özelliklerin filmi yüceltmesi pek beklenmez. Ama zor olan bunu başarabilmek. Yönetmen Andrea Molaioli’yi henüz ilk filminde bunu başarmış sayabiliriz. Ama aranılan en temel özelliklerden bir olan gerilim nefesinin yeterli olmadığını da söyleyebiliriz. Onun yerine aile, sorumluluk, iletişimsizlik sorgularının yarattığı daha domestik başlıklardan gerilimler yaratmaya eğilimi bir film. İtalyanca’nın zinde temposu, abartısız oyunculuklar ve sade bir yönetimle yetinmeyi bilenleri memnun etmemesi için bir neden yok.
Osman Danacı
odanac@gmail.com