Vahşice öldürülen babasının ortağı Dionis ile oğlunun cesedini ormanda bulan Andreu, bu cinayetin ardındaki sırları merak etmektedir. Çünkü bulduğu çocuk son nefesini vermeden önce ona “Pitorliua” ismini vermiştir. Pitorliua, mağarada yaşadığı varsayılan bir hayaletin adıdır. Bu arada cinayetin sorumlusu olarak Andreu’nun babası Farriol aranmaktadır. Farriol ise siyasi suçtan arandığı bahanesiyle Fransa’ya kaçmayı plânlamaktadır. Durmadan çalışan annesi, Andreu ile ilgilenemediği için onu halasının kalabalık evine gönderir. Bu ev aslında civarın en zengin ailesi olan, aynı zamanda Andreu’yu evlat edinmek isteyen Manubens’lere aittir. Birbirinden ilginç ve gizemli karakterlerle etrafı çevrilen Andreu, yakalanarak idama mahkum olan babasının öğüdü gereği alacağı kararlarda aklını ve yüreğini başka her şeyin ve herkesin fikrinden bağımsız olarak kullanmak istemektedir. Ama öğreneceği hayati sırlar, bu öğüdü farklı yönlerde kullanması için onu zorlamaktadır.
25. Goya Ödülleri’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 9 ödül birden alan Pa Negre, savaş sonrası Katalan kırsalında yaşayan 11 yaşındaki Andreu’nun kendi ideallerini bulma yolunda yaşadığı trajik olayları başarıyla yansıtan bir dram. Olay örgüsü, karakter zenginliği, yönetim ustalığı ve görkemli oyunculuklarıyla bu ödüllerin hakkını verdiğini hissettiren film, Andreu etrafında dönen dramatik çeşitlilik ile birkaç koldan temellerini ve desteklerini sağlam tutuyor. Her ne kadar okumamış olsam da Emili Teixidor’un roman havasını da solutmakta oldukça başarılı. Agustí Villaronga’nın bu romanı senaryo haline getirip yönetmesinin filmin başarısındaki payı büyük. Başlangıçta siyasi içerikten besleneceği imajı verse de, yol aldıkça daha spesifik olaylar dizisini bu siyasi ortamın dekoruna yerleştirdiği, gerçekçi bir kurmaca bütünlük kazandığı söylenebilir. Yine başlangıçta birtakım siyasi ve sosyal mesajlar vereceği duygusu yaratsa da, bu mesajları Andreu’nun geleceğini yönlendirme kararsızlığını belirlemede etkin rol oynayan bu cinayet ve onun öncesi ile sonrasındaki sürece bağlayarak “gerçek ideal” sorgusu yapıyor.
Agustí Villaronga’nın yönetim başarısını taçlandıranlar ise neredeyse hiç boş yok diyebileceğimiz oyuncu kadrosunun performansları. Andreu’nun annesi Florència rolündeki Nora Navas’ın En İyi Kadın, Dionis’in acılı dul eşi Pauleta rolüyle Laia Marull’un En İyi Yardımcı Kadın Goya’larını aldığı birinci sınıf oyunların yanında, Roger Casamajor, Marina Gatell ve tabiî Andreu’nun hayatı, idealleri, gerçekleri kavrama dönemini çok iyi betimleyen Francesc Colomer de göz doldurmakta. Aynı zamanda Pan’s Labyrinth’te müthiş bir duruş ve oyun çıkaran Sergi López’in bu filmdekine az buçuk benzeyen varlığı da not düşülecek ayrıntılardan.
Siyah ve beyaz ekmek ayrımı ile kuş imgesini kendi yapılanmasının ekonomik ve sosyal zeminine doğal biçimde sembolize eden Pa Negre, genel ve özel eleştiri yapısını bir bütün haline getirebiliyor. Zaten gerekli biçimde verdiği final mesajını da hiç epik bir bitiş yapmaya uğraşmadan, birdenbire sonlandırıyor. Böylece gidenin ardından baktığı camı nefesi ile buharlaştıran, geçmişinde çok önem verdiği değerleri, film içinde zamanla edindiği kendi inançları uğruna soğukkanlı biçimde geride bırakan Andreu’nun geleceğini tahmin etmek de o kadar zor olmuyor.
Osman Danacı
odanac@gmail.com