İstanbul Modern Sinema, 2011’in ilk programında geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan yönetmen ve oyuncuları anmak için bir seçki hazırladı. 6-16 Ocak tarihlerinde gösterilecek Anılarına isimli programda Fransız yönetmenler Erich Rohmer, Alain Corneau ve Claude Chabrol, Hollywood aktörlerinden Tony Curtis ve Dennis Hopper yer alıyor.
Programda, Yeni Dalga’nın en romantik ve ayrıksı yönetmenlerinden Eric Rohmer’in 1998 yapımı “Güz Öyküsü”, Fransız Yeni Dalga ile başlayan sinema hayatını Hitchcock tarzı suç filmleriyle sürdüren Claude Chabrol’un 1997 yapımı 50. filmi “Hırsız ve Çırağı”, Alain Corneau’nun yedi dalda Cesar ödülü kazanan, sinema ve müziğin kesiştiği filmi 1991 yapımı “Dünyanın Tüm Sabahları”, Dennis Hopper’ın ırkçı ve paranoyak bir adamı canlandırdığı 1991 yapımı “Paris Trout”, Tony Curtis’in çok içen, paranoyak bir senatörü oynadığı 1985 yapımı “Önemsizlik” başlıklı filmler gösterime sunulacak.
ERIC ROHMER
Güz Öyküsü / Conte D’automne
Fransa, 1998, 35mm, Renkli, 112’
Yeni Dalga’nın en romantik ve ayrıksı yönetmenlerinden Eric Rohmer’in mevsim öykülerinin son halkası olan Güz Öyküsü, 40’larında bir kadını mercek altına alıyor. Çocuklarını evlendirdikten sonra üzüm bağıyla baş başa kalan Magali, nasıl olacağını bilmese de kendine bir koca arıyor. Durgun peyzajlar, fevkalade oyunculuklarla beden bulmuş hayatın içinden karakterler, unutulmaz diyaloglar ve karşınıza çıkardığı küçük sürprizlerle izleyene keyif veren, her anıyla ‘Fransız’ bir film!
TONY CURTIS
Önemsizlik / Insignificance
İngiltere, 1985, DVD, Renkli, 110’
Seks sembolü Marilyn Monroe, Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi aracılığıyla komünist avı başlatan tutucu senatör Joseph McCarthy, New York Yankees takımıyla özdeşleşen efsanevi beyzbol oyuncusu, Monroe’nun da kocası olan Joe DiMaggio ve atomu parçalayan, izafiyet teorisini geliştiren Albert Einstein’ın yolları 1954 yılında New York’taki bir otel odasında kesişir. Sinema tarihinin ayrıksı filmleriyle tanınan “auteur” yönetmen Nicolas Roeg imzalı oda-filmi formatındaki Önemsizlik, bu dört şöhretin güvensizliklerini vurgulayarak, rollerini terse çevirerek ‘ikon’ kavramını sorguluyor. Bu filmde çok içen, paranoyak bir senatörü canlandıran Tony Curtis, gülünç bir karakteri oynama riskini göze alarak farklı tür performanslara açık olduğunu kanıtlıyor. Özellikle de onun Ruslarla ilgili teorileri ve Monroe’nun, Einstein’a izafiyet teorisini anlatması başyapıt sayılabilecek sahneler!
CLAUDE CHABROL
Hırsız ve Çırağı / Rien Ne Va Plus
Fransa, 1997, 35mm, Renkli, 104’
Fransız Yeni Dalga ile başlayan sinema hayatını Hitchcock tarzı suç filmleriyle sürdüren Chabrol’un bu 50. filminde de suçlar yine sıradanlıkla ve rahatlıkla işleniyor. Victor (Michel Serrault) ve onun yarı yaşındaki Betty (Isabelle Huppert), ilişkilerini hiçbir zaman tam anlayamadığımız, karavanla dolaşıp, küçük dolandırıcılıklarla geçinen bir ikilidir. Ama bu küçük dolandırıcılar içinde bir İsveç Bankası ve 5 milyon Frank’ın olduğu büyük bir plana bulaştıklarında, ilişkileri derin sulara sürüklenir. İkilinin ilişkilerinin belirsizliğinin sürüklediği film, sürprizlerle renklenen, eğlenceli bir öykü!
DENNIS HOPPER
Paris Trout
ABD, 1991, 35mm, Renkli, 99’
Pete Dexter’ın romanından uyarlanan film 1949 yılında küçük bir Güney kasabasında gerçekleşen ırkçı ve paranoyak bir adamı anlatıyor. Dennis Hopper’ın canlandırdığı Paris Trout, satın aldığı ama bir günde hurdaya dönen arabanın parasını ödemek istemeyen bir siyahı cezalandırmak için annesini ve kız kardeşini öldürür. Adaleti kendi kanunlarıyla sağladığına inanan bu takıntılı adam işlediği cinayeti haklı görür ve neden tutuklandığını anlamaz. Avukatı Harry Seagraves, (Ed Harris) cezalandırılması gerektiğine inandığı bir adamı savunmak istemese de, Trout’un karısıyla (Barbara Hershey) tehlikeli bir ilişkiye girmiştir. Bu film Hollywood’un en iyi aktörlerinden biri olan Hopper’ın kötü karakterleri canlandırdığı personasının en güzel örneklerinden!
ALAIN CORNEAU
Dünyanın Tüm Sabahları / Tous Les Matins Du Monde
Fransa, 1991, 35mm, Renkli, 115’
Corneau’nun yedi dalda Cesar ödülü kazanan bu filmi, aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi soundtrack’lerden birini taşıyor. Bir tablodan çıkmış gibi duran kareleriyle sinema ve müziğin kesiştiği film, 17. yüzyıl Fransa’sında, besteci ve viyola sanatçısı Sainte-Colombe ile onun öğrencisi olmak isteyen Marin Marais arasındaki ilişki üzerinden bir çağın entelektüel yaşamına ışık tutarken, “Sanat kimin içindir?” gibi soruları da içeriyor. Dünyanın Tüm Sabahları, Gérard Depardieu, oğlu Guillaume Depardieu ve Anne Brochet’nin oyunculuklarıyla çok defa izlenecek, her izlendiğinde de kalplere dokunacak bir başyapıt!