Islahevinden çıkmasına beş gün kalan Silviu, çocuğu gibi yetiştirdiği kardeşini almak için küçükken onları terk eden annesinin geri dönmesiyle kısa süreliğine içeriden çıkmak için izin ister. Çünkü annesi, kardeşini İtalya’ya götürmek istemektedir. İzin verilmeyince, bir çalışma için ıslahevinde bulunan bir grup öğrencinin arasında hoşlandığı Ana’yı rehin alır. Ana ile ilgili de istekleri vardır. Yakalanan gerçekçi anlatımı, tadına doyulmayan doğal sinema diliyle Romanya’dan çıkan ve çok ses getiren en son film 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile’ydi takip ettiğim kadarıyla. Son Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı ödülü alan, Florin Serban’ın ilk filmi Eu cand vreau sa fluier, fluier, konu ve dramatik açılardan onun kadar olmasa da yine çiğ bir atmosfer içinde güçlü bir doğallık sunuyor. Serban, ıslahevindeki bu gençler neden oraya düşüyor, yaşam koşulları insan haklarına uygun mu değil mi gibisinden ahlâki bir yanıt arayışına hiç girmeden sadece Silviu’nun çaresizliğini ve güzel Ana üzerine kurduğu kısa süreli masum hayallerini konu almış.
Florin Serban, çoğu kez sanki hiç set kurmadan direk kamerayı çalıştırıp orada olanları filme almışçasına sade bir yöntem izlemiş. Bunun sonucu olarak ıslahevinin bazı rutin ve raconlarını, sıkıcı atmosferini özel bir çaba sarfetmeden yansıtabilmiş, seyirciye de zahmetsizce kabul ettirmiş denebilir. Yine de bir lise öğrencisi olan Pistireanu George’un canlandırdığı Silviu’nun hiç tekin olmayan yüz ifadesi, konuşma ve vücut dili filmin odak noktasını oluşturuyor. Her sahnesine sade ve soğuk bir gerilim katan oyunu göz alıcı. Özellikle annesi ve kardeşinin kendisini ziyarete geldikleri sahnede yaşananlar sanki burnumuzun dibindeymiş kadar gerçekçi, gerilimli ve dramatik. Silviu’nun hayatının ortasından girip, yine ortasından çıktığımız film, bu etkileyici kesit süresince onun içeriden çıkma, çıktıktan sonra da normal bir insan, normal bir sevgili gibi davranabilme özlemini aktarabiliyor. Silviu açısından sert ve acemi bir arayış olmasına rağmen, özgürlük hissinin nefes alıp vermek kadar ihtiyaç olduğunu kendi tevazusu içinde çok çarpıcı şekilde işleyebilen bir yapım.
Osman Danacı
odanac@gmail.com
Ek:
Bu yıl Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Romen filmi “Islık Çalmak İstersem, Çalarım” (Eu Cand Vreau Sa Fluier, Fluier), İstanbul Film Festivali’nde gösterilen bir diğer önemli Romen filmi olan Radu Mihaileanu’nun “Paris’te Son Konser” filmine nazaran Yeni Romen Sineması’yla bağları daha güçlü bir yapım olarak göze çarpıyor. Özellikle Cristian Mungiu ve Catalin Mitulescu gibi anlatımını tamamen kullandığı metaforlar üzerine kuran yönetmenlerin izinden giden Florin Şerban, ilk filminde, kaldığı ıslahevinden çıkmasına kısa bir süre kalan bir gencin ailesiyle ve çevresiyle yaşadığı sorunlara hem gerçekçi hem de duyarlı bir şekilde yaklaşıyor. Bir gencin içsel çatışmalarını, duygusal çalkantılarını ve kapana kısılmışlığın getirdiği karamsar ruh halini çocuksu bir naiflikle birleştiren yönetmen, ilk filmiyle umut vaat eden bir yönetmen olduğunu da ispatlıyor. (Barış Saydam)