Federal ajanlıktan emekli olan Benjamin Esposito, geçmişte tanık olduğu ve içinde yer aldığı gerçek bir öykü üzerine kurulu bir roman yazmaya karar verir. Romanın olay örgüsü 1974’te Buenos Aires’te gerçekleşen vahşi bir tecavüz ve onu takip eden cinayetin failini bulma çabalarını konu almaktadır. Kısa bir sure sonra Morales Davası olarak bilinen bu cinayetin acı dolu hatırası üzerine düşünmek, Esposito’nun güncel yaşamının detaylarını aydınlatmaya başlar ve onu, duygularına ayna tutarak saplantılı bir aşkın ördüğü ağ ile yüzleşmeye zorlar.
IMDB künyesinde Law & Order: Special Victims Unit (16 bölüm), House M.D. (4 bölüm), 30 Rock (1 bölüm) gibi yönetmenlikleri olan Buenos Aires’li Juan José Campanella’nın, Eduardo Sacheri romanından uyarladığı El secreto de sus ojos, bir roman uyarlaması olduğunu her yönüyle belli eden dramatik yanı çok güçlü bir yapım. Filmin zamanı olan 1999 yılından 1974 ve sonrasına yaptığı geri dönüşlerle paralel ilerleyen harika kurgusu, ustalık dolu çekimler ve güçlü oyunculuklarla adeta romanı izleme olanağı yaratıyor. Elbette bu dış görünüm, 25 yıllık bir süreye yayılmış trajedilerle dolu çok çarpıcı bir hikâyeye hizmet ediyor. Türlü kırılma noktaları, pişmanlıklar, adaletsizlikler ve intikam arzusuyla beslenen bu hikâye, insanî çok yönlülüğüne 1976-1982 yılları arasındaki cunta yönetiminde yapılan insanlık dışı uygulamaları da katık ediyor. Temelde bir türlü dile gelememiş bir aşk öyküsü iken, bir başka aşk öyküsünün polisiye hüviyetiyle o temellere birbirinden sağlam katlar çıkılıyor.
Arjantin tarihinin kara lekesi bir dönemi içine alan politik görünüm, bu sorunlu aşk ve tutku öykülerinin önüne geçmeyip, onların epik yapılanmalarına dehşet verici bir tarihi gerçeklik katıyor. 1974 yılında işlenen bir tecavüz ve cinayet suçunun failinin bulunması, fakat karanlık dönemin o faili türlü çıkar ilişkileriyle nasıl yasal bir meçhul haline getirebildiğini cesurca ifade eden filmin sahip olduğu bu eleştirel tavır, dönemin kendine has sindirme ve yok etme uygulamalarından hareketle genel bir adaletsizlik sorgusuna varıyor. Statü farklılıklarının ve Morales davasının engel olduğu Benjamín-Irene arasındaki gizemli romantizm, Morales cinayetinin üzerindeki sırrı aydınlatmak üzere izlenen akıcı polisiye, bu adalet kavramıyla yan yana, iç içe çok boyutlu bir bütünleşme yaratıyor.
Filmin adalet kavramıyla imtihanı çok zorlu. Cunta dönemindeki adalet anlayışının keyfiliği içinde adalet aramanın anlamsızlığı, adalet temsilcisi kahramanlarımızı çaresizleştirdiğinde, öfke bile soğumaya yüz tutuyor. Ama ateşin düştüğü yerde filizlenen öfke çok daha kuvvetli. Sahip olduğu en değerli şeyin elinden zorbalıkla alınmasını hazmedemeyen o öfke, eşine az rastlanır bir adalet duygusuyla birleştiğinde intikamın çehresi de bir anda değişiyor. Zaten filmde işlenen aşk, tutku, adalet, intikam olgularının birbirine bağlantısı o kadar etkileyici ki, tüm bunların bastırılması, yarım kalmışlığı veya yanlış yönlendirilmeleri sonucu yaşananların ışığında bir gerçek beliriyor: Bir suç anatomisinde bile birbiriyle alâkalı bu kavramların kıyısından farklı yansımalarla da olsa mutlaka geçmiş olduğumuz gerçeği. Bunu en belirgin unsurlarla destekleyen kavram tutku oluyor. Tutkunun suç işleme yönünde suçluya sağladığı güçlü motivasyon, başka bir şeye dönüşüp o suçlunun yakalanmasını sağlayan bir zaaf olarak belirebiliyor. Film, bu durumu Arjantin’in futbol tutkusuyla lokal olarak ele alır gibi görünse de (o şahane stadyum sekansının hakkını da verelim bu arada), işlenen suçla zekice ilişkilendirmek suretiyle tutkunun farklı suretlerini ve ne derece tehlikeli boyutlara varabildiğini de şu cümle eşliğinde dile getiriyor: “Bir erkek her şeyini değiştirebilir. Yüzünü, evini, ailesini, kız arkadaşını, dinini, tanrısını…Ama değiştiremeyeceği bir şey var: Tutkuları!”
Gözlerin filmde çok önemli bir yeri var. Karakterler, onların duyguları ve temsil ettikleri değerler, oyuncuların mânâlı gözleri sayesinde çok daha etkili bir kimlik ediniyorlar. Campanella’nın yakın girdiği veya birkaç saniyeliğine kilitlendiği bakış sahneleri, konuşulan anlara olduğu kadar, konuşulmayanlara da tesir ediyorlar. Endişelenmiş, korkmuş, şaşırmış, kinlenmiş, altında torbalar birikmiş, kalın camlar ardına hapsolmuş, bir dekolteye kaymış, bir itirafa muhtaç kalmış, yıllar önceki bir fotoğrafta tutkusunu belli etmiş, geçmişi andığında sabitlenmiş, yaşlar birikmiş, sakladığı sırları kaşlarıyla gölgelemiş gözler filmin gizemini katbekat arttırıyor. Yıllar boyu hiç konuşmadan, sadece bakarak bile büyük işkenceler yapabilecek güçte gözler olduğunu, aslında yıllar boyu onların başka bir dilden konuştuğunu hatırlatıyor film. O başka dilin grameri, kodları çözülmüş olsa dahi, dile getiremeyecek olduğu şeylerden dolayı çaresizleşmesini de hissettiriyor. Bakışlara anlam yükleme işi seyirciye kalınca herkes kafasında aynı fikri farklı cümlelerle duyabiliyor. Sırlar açığa çıksa da, gizemini bir şekilde koruyor zira.
Adalet çarkları işlemeyince devreye giren bireysel adalete olan inanç finalde bize ters köşe yapma klişesine başvursa da (o ters köşe de filmin değil, karakterin iyi niyetli hedef şaşırtmasından ibaret), nefesleri kesen gerilim yüklü bir durağanlığın sonunda yaşanan şok, bütün o duyguları ve kavramları birbirine karıştırıyor. Filmin geri kalanından özenle seçilmiş görüntüler ve cümlelerle yapılan hızlı kolaj ile (ki bunun en güzel örneğini The Usual Suspect’ten biliyoruz) tutkuya, intikama, adalete, gerçeğe doğru giden o durağanlıkla kusursuz bir bütünlük sağlayıp son darbesini indirdiğinde, filmin tüm şeritleri adeta tekrar gözümüzün önünden geçmeye başlıyor. Başta Arjantinli güçlü karakter oyuncusu Ricardo Darín olmak üzere Soledad Villamil ve Pablo Rago’nun performansları da bu aşk ve suç epiğinin aksamayan ayaklarından birini oluşturuyorlar. El secreto de sus ojos son yıllarda çekilmiş en iyi roman uyarlamaları arasında ışıl ışıl parlayan bir film.
Osman Danacı
odanac@gmail.com