Eski sinema binası Alhambra’nın gösterim odasının altında yaşayan yirmi yaşındaki Fred, ünlü bir sinema ustası olan Baronski’nin kapısını çalar ve ona kendisinin oğlu olduğunu söyler. Bu ünlü yönetmenin tek bir filminde başrol oynamış olan annesi yakınlarda hayata gözlerini yummuştur. Baronski, şimdiye kadar bilmediği bir oğlunun ortaya çıkmasına çok sevinmiştir. Yine de bu marjinal ama sınırsız hayalgücüne ve çekiciliğe sahip delikanlının varlığının, düzenli yaşamını altüst edeceğinin farkındadır. Genç adam için güzel bir film yıldızına aşık olmanın hiç de olağanüstü bir yanı yoktur. Ama bu yıldız Roxanne olunca ve genç kadın ona yalnızca babasının karısı olduğu için yaklaşmış ama zamanla o da genç adama aşık olmuşsa işler karışacak demektir. Roxanne, onu rüyalarının evine çağırır, üstü açık arabasını altına çeker ve ilk smokininin içinde kendisiyle birlikte fotoğrafçı flaşlarının önüne çıkarır. Bu şartlar altında kendini kaybetmemek, yanılmamak, gerçek hayatta mı yoksa bir filmde mi yaşadığına karar verebilmek olası mıdır? Sonunda genç adam, ölümden dönüp kendini hastane yatağında bulduğunda, yanında Roxanne’ın tatlı sesiyle “Fred, bana cevap ver!” diye yalvarmasına dayanamaz.
Duyguların şaşırtıcı ressamı Tony Gatlif, Ağlama Sevgilim’de oldukça tehlikeli “prenses ile çoban” öyküsünü aşırılığa, gösterişçiliğe ve fazla duygusallığa kaçmadan, incelik, alçakgönüllülük ve anlayışla anlatmayı başarmış. Tipik Fransız dekorlarında, teknik olduğu kadar estetik açıdan da büyük bir yaratıcılıkla kotarılmış bu filmin yalın öyküsü, bazı bölümlerde düşsel ve tüm zamanları aşan bir nitelik kazanmakta. Sinema tutkunları için gerçek bir şölen.