Çek yönetmen Petr Zelenka son filmi Karamazovi’de, gerçekle kurmacayı birleştirerek; bizleri de Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler kitabından uyarlanan bir tiyatro oyunu üzerinden gerçek bir trajediye ortak eder. Her şey Prag Dejvice Tiyatrosu’na bağlı bir grup tiyatrocunun oyunlarını sahnelemek için Polonya’nın Krakow şehrindeki bir çelik fabrikasına gitmesiyle başlar. Trajik bir kaza sonucu oğlunu kaybeden fabrikanın idarecisi sahnelenecek oyunun provalarını izlerken, bir süre sonra kendisini Karamazov Kardeşler’in insanı içinde yutan karanlık dünyasında bulur. Oğlunu kaybetmenin verdiği acı ve suçluluk hissi, Karamazov Kardeşler’in sahnelenmesiyle birlikte daha da görünür hale gelir.
Yönetmen Zelenka filmin başlarında oğlunu kaybeden fabrika idarecisini oyunu seyreden bir izleyici olarak tanıtır. İdarecinin oyun sırasında oğlunun öldüğünü öğrenmesiyle birlikte, tiyatro oyunundaki işlevi de değişir. Artık ne provası yapılan tiyatro oyunu sadece bir tiyatro oyunudur ne de idareci provayı izleyen bir izleyicidir. Roller film ilerledikçe değişmeye başlar. Oğlunun öldüğünü öğrendikten sonra idareciyle tiyatroculardan birinin arasında geçen ufak bir diyalog bu durumun izahı gibidir. Tiyatroculardan biri, idarecinin de kendileri gibi rol yaptığından şüphelenerek; neden hala bu tiyatro oyununu izlediğini sorar: İdareci de şaşırarak, ona; “tiyatro mu?” diye sorar. Bu noktada artık gerçekle kurmaca iç içe geçmiştir. Oyuncuların sahneledikleri oyun, idarecinin gerçeği haline gelir. İdareci de artık Karamazov Kardeşler’deki karakterlerden biridir. Provada oğlunu kaybeden eski yüzbaşının haykırması, idarecinin içinde yankı bulur. Küçük bir çocuğun ölümü, hayatın acımasızlığını ve Tanrı’nın varolup olmadığını da sorgulamaya açar.
Karamazovi belki de bu ilginç ve şaşırtıcı yapısıyla şimdiye kadar beyazperdeye taşınan Dostoyevski uyarlamaları içinde eserin özüne en çok yaklaşabilen filmlerin başında gelir. Yönetmen Zelenka eseri tiyatro oyunu şeklinde beyazperdeye uyarlarken, bir yandan da idarecinin gerçek hayatta yaşadığı trajediyle kitaptaki trajediyi birleştirmeyi başarır. Bu şekilde, kitap ve tiyatro oyunu kurmaca niteliğinden sıyrılarak, gerçek hayatta da bir karşılık bulur. Metin, metin olma özelliğinden sıyrılır; gerçek yaşamın bir parçası, gerçek yaşamdaki olayların bir ifadesi olur. Bu yüzden, filmin finali seyircilerde sersemletici bir etki bırakır. Yaşanan olayın -kurmacaya göre- gerçek mi yoksa prova mı olduğunun farkına ilk anda varamayız. Şimdiye kadar Dostoyevski’nin eserlerinden uyarlanan filmlerin neredeyse hepsi, yazarın ağdalı dilinin ve derinliğinin içinde kaybolur. Kitaplardaki etkiyi bir türlü beyazperdeye, oradan da seyirciye geçiremez. Oysa, Karamazovi alışılmadık bir yapıyla bu sorunun üstesinden gelerek, kitabın seyircide yankı bulmasını sağlar.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com