İki Dil Bir Bavul, gücünü büyük oranda; Türkiye’de reel siyasetin günbegün içini boşaltmaya çalıştığı, her yeni gün başına eklenen bir dizi farklı tanımlamalarla “açılım” adı altında çözümünü başka bahara ertelediği Kürt realitesine ve onun varoluş nedenlerinden biri olan ‘kendi anadilinde yaşam talebi’ne yaklaşımındaki samimiyetinden ve sahiciliğinden alıyor. Hakkında neredeyse gök kubbe altında söylenmemiş sözün kalmadığı bir ‘hakikate’ görüntünün gücüyle ses veriyor. Resmi ideoloji tarafından inkar ve asimilasyona maruz bırakılan Kürtçeyi, bizatihi onu konuşanlar tarafından görünür kılarak haklı bir talebin sinemasal ispatını sunuyor. En basit ifadeyle, bu ülkede yaşayan milyonlarca Zilkif’in ilkokul sıralarından başlayarak, daha sonra yol çevirmelerinde, hastane koridorlarında, devlet dairelerinde ve bürokrasinin soğuk katlarında kendi anadilinden ötürü ayrımcılığa ve hakaretlere maruz kalmasının ve dilinden ötürü karşısına dikilen ‘yok sayılmanın’ ortadan kalkması için sinemanın gücüne başvuruyor. Uygulanan tektipleştirmenin, ortaya atılan resmi tezlerin, yaratılan anlamsız heyulanın çocukların masum evreninde pek de kıymet-i harbiyesinin olmadığını gözler önüne seriyor. Siyasetin yorgun düşmüş ‘dilinin’ imdadına Türkiye sinemasında örneği görülmemiş yeni bir ‘dil’ ve ‘üslup’la yetişiyor. Büyük sözler söylemeden, siyasetin yapay diline hapsolmadan da bu meseleye dair anlatacak/gösterecek çok şeyin olduğunu vurguluyor.
Not: Bu yazının tamamı Altyazı dergisinin 89. sayısında yayımlanmıştır.
Çetin Baskın
cetinbaskin@yahoo.com