Gustave Flaubert
Dönüş yolunda “İyi eğlendin mi?” diye soran kocasına “Hayatımın en güzel günü.” diye cevap verir Emma Bovary. Bir balodur söz konusu olan ve Emma biraz önce yaşadığı/ gördüğü her şeyin tıpkı hayallerindeki gibi olduğunu düşünmektedir; görkem, ihtişam, güzel kıyafetler, kibar davetliler, görgü kuralları, müzik, dans ve şampanya. Birlikte arabalarına binerler ve tam bu sırada yanında oturmakta olan kocası ayakkabılarını çıkarmaya yeltenir, “Ne yapıyorsun?” diye sorar Emma şaşkınlıkla, “Botlarımı çıkarıyorum,” der kocası, ne Emma’daki şaşkınlığın ne de bu şaşkınlığın olası sebeplerinin farkında bile olmadan, “ayaklarımı ağrıttı.” Ve Emma bir kez daha kendi hayatının hayal kırıklıklarıyla yüzleşir.
Madame Bovary isimli eser, Fransız yazar Gustave Flaubert (1821-1880) tarafından yazıldığı dönemde büyük yankı uyandırmış ve müstehcen bulunarak, toplumun ahlak yapısı üzerinde olumsuz etkiler uyandıracağı gerekçesiyle yasaklanmıştı. Kitabın tekrar yayımlanmasını sağlayan ve bu amaçla mahkemede savunma yapan avukat Marie-Antoine-Jules Senard’ın adı bu nedenle kitabın yeni basımında, daha ilk sayfada, ithaftan da önce, Flaubert’in kendisine hitaben yazdığı kısa bir teşekkür notuyla birlikte yer almaktadır. Avukatın nasıl bir savunma yaptığı bilinmiyor, ancak Flaubert bu savunmadan sonra yazdığı kitabın kendi gözünde bile umulmadık bir değer kazandığını söylüyor. Toplumun ar ve haya duygularını inciteceği öngörülen roman karakteri Emma Bovary ise kendi yaşamına ilişkin sahip olduğu hoşnutsuzluğu, bu yaşamda yer alan kişilere beslediği küçümsemesi ve ulaşamayacağı hayatlara olan özentisi sebebiyle günümüzde “Bovarizm” olarak tabir edilen bir akımı başlatmıştır. Bu akım Emma’yı kibirli, hayalci ve isterik bir karakter olarak tanımlar. Aslında Emma’nın tek arzusu kendini daha güzel kıyafetler içinde vals yaparken görmek ya da kulağına, içinde ay ışığını, söken şafağı ve gül bahçelerini tasvir eden cümleler fısıldayan romantik bir erkeğin kollarına bırakmaktır. Karşısına çıkan ise Emma’nın gözünde, arabada ayakkabılarını çıkarmaktan çekinmeyecek kabalıkta, farkındalığı gelişmemiş, takdim edilen şampanya markasını soyadı zannedecek bilgisizlikte, kendisine yapılan hakaretlere cevap vermekten aciz, sıkıcı, düz bir adamdır. Her kaprisine rağmen sever Emma’yı, sevgisi tutkudan, gösterişten yoksundur, şefkat ve merhametle temellendirilmiştir, Emma’yı mutlu etmek için aklınca çareler düşünür yine de yaranamaz karısına, bu şekilde sevilmek Emma için yeterli değildir. “Bir zavallı!” diye düşünür Emma kocası için ve onunla evlenerek dahil olduğu bu her günü bir diğerinin aynı olan yaşamdan, toplumsal baskılar altında, bir kadın ve bir anne olarak nasıl kurtulabileceğinin hesaplarını yapar. Ne yazık ki, bir başka erkekten duyacağı bir güzel söze, üst tabakayı simgeleyen en ufak bir belirtiye –bir sigara tablası- kolaylıkla tav olmaya müsait budalalıktadır. Emma gözünü kırpmadan yasak ilişkilere dalacak, bir aşığının olmasıyla kendinden geçecek, kendini feda edecektir ve ne yazık ki, hayat karşısına kendisini sevmek isteyecek kişiler çıkarabileceği gibi, saflığından faydalanmak için fırsatlar yaratacak zekâda kişiler de çıkarabilecektir…
Claude Chabrol bu hikâyeden işine yarayacak detayları büyük bir ustalıkla ayıklayarak beyaz perde uyarlamasına aktarmış, anlatmak istediğini karakterlerine kısa ama etkili konuşmalar yaptırarak, bazen kameraya oyuncuyu değil gölgesini alarak, bazen de arka plana kusursuz mekânlar ekleyerek anlatıyor. Başta doyumsuz Emma’yı canlandıran Isabelle Huppert olmak üzere, filmde yer alan tüm oyuncular da rollerinin hakkını vermiş görünüyorlar. Huppert, Emma’nın kocasından gizli işler çevirdikten sonra yaşadığı vicdan azabıyla kocasına iyi davranışı, kendisini ailesine adamaya çalışması, ancak kocasında hayran olabileceği hiçbir nitelik bulamaması sonucu hırsla ve yeniden onu aldatmaya meyledişi arasında yaşadığı duygu değişimlerini sadece bir duruşu ya da bakışıyla izleyiciye geçirmeyi başarıyor. Bir dönem filmi olması itibariyle hem Emma için hem de diğer oyuncular için seçilmiş olan kostümler de göz kamaştırıcı.
Bir edebi eserin okurunu memnun etmek üzere filme çekilmesi her zaman yönetmeni için risk oluşturuyor olsa da, bir Claude Chabrol uyarlaması olarak Madam Bovary’i beyaz perdede izlemek; gerek bir Flaubert okuru, gerekse Chabrol izleyicisi için tadında bir deneyime dönüşüyor. Adını bir akıma vermiş ve karakteriyle de yüzyıllardır “romantizm ve aşk arayışı içinde olan kadın”ın simgesi haline gelmiş olan Emma Bovary’i ise Isabelle Huppert yorumuyla görmek hayranlık uyandırıcı.
Kaynak:
• Madame Bovary, Gustave Flaubert, Oğlak Yayınları
• Edebiyat Dersleri, Vladimir Nabokov, Ada yayınları
Güzin Tanyeri
guzintanyeri@gmail.com
https://twitter.com/sakinkofte