Karmaşık iş ilişkileri, çıkar çekişmeleri, güç gösterileri ile sarmalanmış bir mafya hikayesi olan Fransız yapımı Truands için esasen bir hikayesi olduğunu söylemek doğru değil. Yeraltında hala korkulan ama artık yaşlanmış bir mafya babasının güven bunalımını, dost bildikleri ve düşmanlarından oluşan bir kabile çemberinde işlemeye çalışmış. Kurt kocayınca alemin maskarası olur misali nereden vurulacağını kesiremeyen yaşlı Corti hapse düşünce ardından çevrilen dolapları, o dolapları çevirenlerin çevirdiği başka gereksiz dolapları da anlatmak suretiyle içinizi şişirebilir. Sert bir üslubu var. Ama aslında bu o kadar üçkağıtçı bir sertlik ki, bariz biçimde şiddet görme beklentisindeki izleyiciyi avlamak adına birçok yaratıcı (!) sahneyi sıraya dizmesine rağmen hemen hiçbirinde beklenen etkiyi uyandırma başarısı gösteremiyor. En azından benim üzerimde gösteremedi diyelim. Durmadan iş bağlayan, birilerini öldüren, birbirlerinin kuyusunu kazan, bunun yanında bol miktarda fahişe tüketen özelliksiz suç insanlarını izlemek sık sık bunaltıyor. Peki toplamda mesele nedir? “Bu alemde kimseye güvenmeyeceksin!” Bunu bırakın herhangi bir mafya filmini, mafya parodileri bile söylüyor zaten. Sözde ekstrem ama aynı zamanda erkeğine bağlı bir Béatrice Dalle’i bile her yönden harcamışlar. Mafya, şiddet, kan, seks olsun da yüzeysel olsun diyenler için ekmek arası sayılabilecek bir film diyerek konuyu bağlayalım. Fakat şahsen The Sopranos’un herhangi bir bölümünü şu koskoca 105 dakikaya değişmem.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com