Bir uyuşturucu mafyasının siyah lideri, İngiliz kraliyet ailesinden nüfuzlu birinin uygunsuz fotoğrafını ele geçiriyor. İngiliz hükümeti de bu mafya babasını fotoğraf yüzünden tutuklayamıyor. Bunun üzerine gizli servis, Martine Love (Saffron Burrows) aracılığıyla çaktırmadan yeraltında isim yapmış bir soyguncu olan Terry Leather (Jason Statham) ve ekibinin arasına sızarak onları bu soyguna ikna ediyor. Evli ve çocuklu Terry ile Martine arasında geçmişe dayalı yarım kalmış bir gönül ilişkisi olduğunu da ekleyelim. Nitekim gizli servisin de kontrolünde soygun çeşitli sakarlıklara ve aksiliklere rağmen tamamlanıyor. Fakat soygunda ele geçirilen ganimetleri sadece ganimet sanan Terry ve saf ekibinin başı fena halde derde giriyor. Çünkü soygunda başka devlet adamlarına ait uygunsuz resimler, rüşvet listeleri gibi şantaj malzemeleri de muhtelif kasalardan çalınan ganimetler arasına karışmış bulunuyor. Bundan sonra işin içine kraliyet temizlikçileri, Londra yeraltı porno mafyası, yozlaşmış polisler de girince ortalık fena halde şenleniyor. Filmin konusunu özetlemek bile başlı başına bir deneyim iken, filmin kendisini varın siz düşünün. 1971 yılında Londra’da gerçekleşen gerçek bir soygundan esinlenen The Bank Job, Jason Statham’ın, fragmanının ve sanılanın aksine ful aksiyon içeren eğlencelik bir yapım değil. Transporter adrenalini bekleyen seyirci muhtemelen havasını alacaktır. Temposuz bir film de sanılmasın öte yandan. Ama temposunu, kaliteli ve ciddi soygun yapımlarının karmaşık ilişkileri, dudak uçuklatan bağlantıları ve komplo kurguları öne çıkaran özelliklerinden sağlıyor. Alttan hissedilen kara mizahını, soygun sonrası tam bir ciddiyete evrilterek gerilimi tırmandırmasını başarıyor. Bunun yanında 70’li yılların fonunu görünüm olarak çok iyi yansıtan bir dönem hassasiyeti de barındırıyor. Yeni aksiyon starı Statham’ın yanından ayırmadığı karizmasını ve ne hikmetse aktörlüğünü öne çıkardığı bir yapım olarak The Bank Job’dan az da olsa bir zamanların çok sevdiğim BBC polisiyelerinin tadını aldım. Saffron Burrows’un son derece çekici varlığı da filmi cazip kılan bir başka neden. Roger Donaldson’ın filmografisine şöyle bir baktım da, tecrübeli yönetmenin en iyi işini çıkarması 2008 yılına kısmetmiş diye düşündüm.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com