1960’laın sonu, İtalya… Accio alıngan, çabuk sinirlenen ve belalı bir tiptir. Her olaya sanki bir savaşa girermiş gibi yaklaşır ve ailesi kendisinden umudu kesmiştir. Kardeşi Manrico ise yakışıklı, karizmatik ve herkes tarafından sevilen, fakat aslında derinlerde kardeşi kadar tehlikeli birisidir. Biri komunist (Manrico), diğeri faşist (Accio) ideolojiye yakın duran iki tutkulu kardeş, taban tabana zıt politik görüşlerine rağmen birbirleriyle dayanışma halindedir. Bunun yanında Accio’nun ağabeyinin kız arkadaşı Francesca’ya ilgi duyup bunu kendi içinde gizlemesi de iki kardeş arasındaki başka bir dramatik açmazdır.
Siyaseten farklı saflarda yer alan iki kardeşin sancılı büyüme hikayesini anlatan sevimli bir İtalyan filmi Abim Evin Tek Çocuğu… Politik metin içeren bir filme “sevimli” yakıştırması pek sık yapılmaz. Ama filmin sağ ve solu derinlemesine politize ettiği de söylenemez. Zira üniversitelerde, sokaklarda ve aile içinde yaşanan karşıt görüş yansımalarından farklı bir söylemi bulunmuyor. Bunu bir handikap olarak görmemek gerek. Çünkü filmin bana göre temel duruşu 70’li yıllar İtalya’sının yoğun siyasi ortamından etkilenen iki kardeşten Manrico’nun sevgilisi Francesca ile, Accio’nun da hem Francesca, hem de faşist kocası hapse düşmüş orta yaşlı Bella ile olan ilişkisi dahil, tümüyle ilişkiler üzerine kurulu bir karakterde. Yani hem siyasetin, hem de aşkın romantizmine kanallar açmış tempolu ve bu temposu sayesinde neredeyse hiç ağırlaşmayan bir dram. Zaten sağ ve sol cephelerden hangisinin tarafında olduğunu söylemeye bile gerek yok sanırım. Tüm siyasi farklılıklara rağmen birbirlerini gördükleri yerde güreş tutan, birbirleri için gerekirse siyasi duruşlarından bile taviz vermeyi göze alan iki kardeşin kardeşlik olgusunu ele alış samimiyetiyle de ayrı bir övgüyü hak ediyor. Bu samimiyeti de büyük ölçüde genç oyuncular Elio Germano, Riccardo Scamarcio’ya ve akıcı senaryosuna borçlu.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com