Macaristan’ın yeni yeteneklerin mecrası olduğu, György Pálfi’nin muazzam eseri Taxidermia ile çok net olarak belli olmasa da, kendini göstermişti. Ancak yaratıcı bir spor draması olan Fehér tenyér (White Palms), Doğu Avrupa’nın Cannes’ı (olarak bilinen) Karlovy Vary’de, ülkesini başarılı bir şekilde temsil ederek, bu mecranın altını kalın çizgilerle çiziyor. 34 yaşındaki Szabolcs Hajdu (Tamara)’nın üçüncü filmi olan White Palms, otobiyografik bir hikâye olup, kendi gençlik yıllarıyla, filmin ana karakteri Dongo rolündeki, Macaristan’ın komünist kısmında doğup büyüyen, Kanada’da eğitimini sürdüren yıldız bir jimnastikçi olan kardeşi Zoltán Miklós’un (ki filmde Kyle Shewfelt’i kendisi canlandırıyor) ergenlik dönemlerini harmanlamış. Filmde ritmin ve heyecanın ustaca işlenmesi, bir spor dramasına son derece uygun olmuş. Gerçi bazı yönleriyle, Dongo-Kyle ilişkisi tam olarak çözümlenemiyor. İzleyenler, maceralı bu spor dramasında, daha fazla etki bırakan bir çocuk görmek isteyebilirler.
Hollywood filmlerinin bir klişesi olan, çok çalışıp, emeklerinin karşılığını alan bir sporcunun hayat hikâyesini anlatmaktansa Hajdu, hayattan birkaç kilit ana odaklanıp, gerisini akışına bırakmak yolunu seçiyor. Filmin başında, Dongo’nun çocukluk yıllarını anlatan uzunca bir girizgâh bulunuyor. Bu yılları filmde, genç atlet Orion Radies, son derece güzel canlandırmış. Dikkatli gözlerinin ardında, sözüm ona gururlu ailesi, jimnastiğe eğilmesi hususunda, çocuklarını beraber çalışmaktansa kaçmayı yeğleyeceği, gaddar eğitmen Puma’nın ellerine teslim ediyorlar. Bir başka odak noktası da, Dongo’nun birkaç yıl sonrasını oluşturmakta. Bu kısmı da Orion’un ağabeyi Silas Wind Radies oynuyor. Bu kısımda Dongo, trapezcileri ölen Rus sirkine katılmaya çalışıyor. Arkasından 2001 yılında (Bu kısımda da Zoltán Miklós Hajdu canlandırıyor Dongo’yu) Dongo, Kanada’ya giderek, komünist Macar olmayan, gelecek vadeden gençlerin arasında, Kuzey Amerika’daki antrenman metodlarını inceliyor ve kaprisli Kyle’ı antrenman yapmaya zorluyor. Bir dostluk, yahut en azından iki atlet arasında yeşeren bir anlayışa tanık oluyoruz bu bölümde. Ta ki kendi ülkeleri şampiyonada karşı karşıya gelinceye dek.
Etkileyici anlatım yapısının yanında, Szabolcs Hajdu’nun narin ancak bir o kadar sağlam yazım ve yönetiminde, Péter Politzer’in editörlüğünde kotarılmış film, finalini süsleyen ağır ama bir o kadar da çarpıcı, nâif müzikleriyle izleyicileri büyülemekten kendini alamıyor. Yönetmen her ne kadar, Dongo ve Kyle’ın ilişkisinin derinlerine tam olarak inemese de (Sanki görünenin dışında ilişkilerinde çok daha bir derinlik varmış ve seyirciden bu derinliği tasavvur etmesi bekleniyormuş gibi bir havası var), profesyonel bir sporcunun portresini ustalıkla çizip, Kuzey Amerika sosyal yaşantısını, demir perdenin ardında doğup büyümüş bir Avrupalı’nın gözünden beyaz perdeye aktarmayı ustalıkla başarıyor. Spor ve sirk sekansları yaratıcılıkla sahnelenmiş, ayrıca oyunculuk da kesinlikle muhteşem.
Boyd van Hoeij (European-Films.Net)
Çeviri : Aydın İşitemiz