Adrian çocukken yaşadığı sıradışı bir deneyim sonucu, geleceği görebilme gibi doğaüstü bir güce sahip olduğunu farketmiştir. Ancak bu güç ilerleyen yıllarda onun toplumdan uzaklaşmasına neden olur. Çünkü neler olacağını bilerek hiçkimse ile ilişki kurması mümkün olmamaktadır. Öte yandan eski bir polis memuru olan Herve, karısı ve kızını öldüren katilin peşinden koşarken görme duyusunu kaybetmiştir. Angela ise İspanya‘daki rahat yaşantısını bırakarak Güney Amerika‘ya gitmiş ve burada bir örgüt için çalışmaya başlamıştır. Kader, birbirinden tamamen habersiz bu üç insanı Madrid‘de biraraya getirir.
Leonardo Sharaglia’yı Intacto‘dan tanıyanlar çoğunluktadır. Bu tip filmlerin aranılan oyuncusu haline gelen Sharaglia, bu filmde de rolünün gereğini (fazlasını değil) yerine getiriyor ve ortalama bir oyunculuk sergiliyor. Utopia‘nın Intacto ile anılması sadece Sharaglia’dan kaynaklanmamalı. İki film arasında kimine göre uzak gelebilecek bir ruh kardeşliği mevcut. Intacto‘daki “şanslı insanlar”ın oluşturduğu yeraltı cemaatinin yerini bu filmde “geleceği görebilenler”in bir çatı altında toplanmasını ve bu yeteneklerini doğru şekilde kullanmalarını amaçlayan Ütopya cemaati alıyor. İspanyol sinemacıların bu tip doğaüstü güçlere olan merakı, İspanyol toplumunun merakına istinaden mi, yoksa kişisel seçimleri midir bilinmez ama her iki filmden aynı ölçüde memnun olmak zor.
Utopia‘dan daha başarılı bir grafik çizen Intacto, içinde konuşmaya değecek anlar barındırmayı başarmış bir film olmasına rağmen, farklı konusu üzerine benim gibi Fincher gerilimi bekleyenleri yarı yolda bırakıyor. Gerçekten de her iki filmden de o kadar güzel ve unutulmaz anlar çıkabilirdi ki.. Intacto bir yere kadar ama Utopia ziyan olmuş bir film bana göre. Oysa geleceği görme (ki bu özellik filmde sadece kahramanın kendi başına gelecekleri görme tevazusunu göstermiş) yeteneğine sahip bir genç adam, kör ve zeki bir polis eskisi, burjuvaziyi reddedip bir örgüte sığınan Angela gibi karakter zenginliğinden çıkabilecek film bu mudur derseniz tartışılır.
Filmin ana amacı başlarda belirtiliyor ama sonunda o amaçtan eser bulamıyorsunuz. Artık filmin tansiyonunun yükselmesini beklemekten sıkılıyorsunuz. Aslında bir tansiyon mevcut ama şaşırtan, oyalayan bir tansiyon değil. Sıradan bir macera filmi ayarındaki finalden sonraki kutsal hedefe ulaşıldığına dair birşeyler arıyoruz ama yönetmenin bencilliği ile karşılaşıyoruz. Kasvetli atmosferin karizmasını bir filme yedirmek beceri ister ama bu büyük ölçüde yedirmek istediğiniz filmin karizmasına bağlıdır. Oyunculuk olarak bakıldığında ise üç ana karakterin iyi birer oyuncu oldukları su götürmez. (Zaten Tchéky Karyo’yu bilen bilir.) Ancak bu filmde sivrilmiş bir oyunculuk, bir zirve izleyemediğimi düşünüyorum. Başta yazılmış filmin konusunu okuyan bir oyuncunun rahatlıkla ağzının suyu akabilir, kendini gösterme veya mesleğini ilerletme fırsatı bulduğunu düşünebilir. Ama bu film buna izin verir mi o tartışılır. Kısacası, klişe olmaktan kaçınırken klişe olan bir film Utopia.
Osman Danacıoğlu
odanac@gmail.com