Röportajı gerçekleştiren: Jakob Buhre
http://www.planet-interview.de
Türkçeye çeviren: Murat Karasu
Jakob Buhre: Bayan Melikyan, 58. Berlinale (Film Festivali)’de gösterilen “Rusalka” isimli filminizde, evine teleskop kurmak için aydan arsa satın alan zengin bir Moskovalı var…
Anna Melikyan: Ve Moskova’da insan gökyüzüne baktığında hiç yıldız görünmez – Bu insanlar nereye bakıyor, bilmiyorum.
J.B.: Ama Moskova’da içi tıka basa teleskoplarla dolu dükkânlar var.
A.M.: Çünkü Rusya’da bir sürü zengin insan var. Ve bu zengin insanların doğum günleri olduğunda onlara birşeyler hediye etmek isteyenler, ne alsın? Böyle insanlara kravat veya çorap hediye edemezsiniz. Bu yüzden insanlar, sıradışı şeyler düşünmeye başlıyor çünkü insanların birşeyler hediye etmesi gerekiyor. Ve şu anda Moskova’da pek çoğu gereksiz ama çok pahalı eşyalar satıldığı bir sürü dükkân var. Teleskop da bu eşyaların arasında. Ve filmimde aydan arsa hediye eden insanlar var. Üzerinde, “Size ait bir ay parçası” yazan bir kâğıt göndermek çok moda. Bu tamamen resmî bir olay.
J.B.: Filminizde şöyle bir hisse kapılıyor insan: Sanki bazı insanların aydan arsa satın alması durumunda Rusya toprakları kendileri için çok tehlikeli olurdu.
A.M.: Tabii ki bu bir komedi filmi. Zengin Rusların şöyle bir mizaçları var: Her şeyin varsa o zaman olağandışı bir şey istemelisin. Böylece insanlar aydan arsa satın alıyor. Şu sıralar zenginler arasında da çok sık konuşulan şey “Igri” (Oyunlar)’dir. Evsiz barksız insanlar gibi giyinip kendilerine şöyle görevler veriyorlar: Kim hiç para ödemeden tren istasyonuna kadar arabayla gidebilir? Acenteler zengin insanlar için böyle organizasyonlar düzenliyor. Zengin insanların canı sıkılıyor ve kendilerine heyecan dolu farklı ve değişik oyunlar uyduruyorlar. Çünkü zengin olmak can sıkıcıdır.
J.B.: Madem öyle, ufacık bir eşya için büyük meblağlar ödenen bir yerde sizin için en olağandışı şey neydi?
A.M.: Örneğin biri GUM (Kızıl Meydan’daki ünlü bir alışveriş merkezi)’a gidip bir bayan ayakkabısının kaç para olduğuna bakabilir ama bir çift ayakkabı için 20.000 dolar vermeyi tamamen saçma buluyorum.
J.B.: Rusya, yönetmenler için (film çekme şartları açısından) güzel bir ülke mi?
A.M.: Bence, evet. Çünkü Rusya beklenmeyen olaylar ve sürprizlerle dolu bir ülkedir. Düşünen, gözlem yapan bir insan için çok ilginç olabilecek bir ülkedir. Peki ya bir yönetmen için? Yönetmen sadece basit bir hikâye anlatmaz, aksine gördüklerinin fazlasını verir. Bu bakış açısından bakıldığında Rusya ilginç bir ülkedir çünkü çok fazla şey olur ve hiç can sıkıntısı yaşanmaz. Özellikle de Moskova’da hiç can sıkıntısı yaşanmaz. Moskova büyük bir metropoldür ve şehirde istenildiği kadar hikâye bulunabilir. Diyelim ki bu şehirde 5 tane yönetmen tuttunuz, her biri size tamamen farklı 5 tane film çekebilir. Her biri kendi şehrini, kendi hikâyesini görür – aslında Rusya’da farklı gezegenler var.
J.B.: Peki kritik kelime “film finansmanı” mı?
A.M.: Sinema filmi için her zaman para bulunur. İyi bir senaryon, kendini ispatlamış bir ekibin var ve yönetmen de sen isen prensip olarak film çekmekte sıkıntı yaşamazsın. Bunu yapabilmek için para bulmak zor değildir.
J.B.: Bu parayı kim veriyor?
A.M.: Paralarını nereye yatırmasını bilen pek çok sayıda büyük prodüksiyon firması var. Hükümet ve özel yatırımcılar var… Bugün sinemaya çok büyük bir ilgi var çünkü sinemayla paralar kazanılabilir. Belki bizimki gibi filmler ile değil ama kapalı gişe, festival filmleriyle…
J.B.: …mesela “Gece Nöbeti” gibi…
A.M.: …veya 50 milyondan fazla kişinin izlediği “Irony of Fate 2” (Kaderin Cilvesi 2) filmi. Ve şimdi ünlü Rus filmleri gibi Rus parodileri var, tıpkı kalın kafalı Amerikan komedileri gibi. Böyle filmler Rusya televizyonlarında gösterilen Komedi Kulübü’nden esinlenerek yapılıyor ve son filmleri tüm rekorları alt üst etti.
J.B.: Ama sizin filminizin de bir şansı var…
A.M.: Evet, daha çok DVD olarak. İnsanlar sinemaya her şeyden öte, pop-corn filmler için gidiyor. Ancak şu az sayıdaki zeki Avrupa Sineması severi böyle filmleri daha çok evlerinde büyük plazma ekranlarında izlemeyi tercih ediyor.
J.B.: Moskova’da her yerde film çekilebilir mi?
A.M.: Evet, çekilebilir diye düşünüyorum. Yerine getirilmesi gereken belli başlı prosedürler var. Pek çok evrakın imzalanması, resmi makamlardan bir sürü izin alınması gerekiyor. Bu nedenle böyle bir filmin hazırlık aşaması iki ya da üç aya yakın sürebilir. Ve sonra şehirde film çekerken polis her daim yanı başınızdadır, yolun kapatılması vb. işlemlerle ilgilenir.
J.B.: İzin almak zorunda kaldığınız durumlarda senaryonuzun içeriğine bakılıyor mu?
A.M.: Kesin bir şey söyleyemem. Bazıları senaryoyu ister ve biz de böylelerine elbette veririz. Ancak bir polisin benim senaryomu okuyacağını hiç zannetmiyorum.
J.B.: Filminiz, Hans Christian Andersens’in “Küçük Deniz Kızı”ndan esinlenmiş. Masallar bugünlerde Rusya’da ne kadar önemli?
A.M.: Rusya’da masallar hep önemli olmuştur çünkü Ruslar doğaları gereği romantik ve çocuksudur, sanırım masallar ülkemizde hep popüler olacak. Ama ilk başlarda Andersen’in masallarını filme çekmek gibi bir düşüncem yoktu. Sadece senaryoyu yazarken şöyle düşündüm: “Evet, bu konu masallarda da geçiyordu.” Ve işte o anda hikâyeye şekil verme işimin hafiflediğini hissettim. İlk başlarda sadece bazı bölümler vardı ve bunlarla ne yapacağımdan tam olarak emin değildim. Ama hikâyenin “Küçük Deniz Kızı” olduğunu anlar anlamaz tıpkı bir zincir gibi olaylar kendiliğinden birbirine bağlandı. Ve mutlu bir son bekleyen yapımcılara şöyle diyorum: “Hayır, bu mutlu sonla bitmeyen bir Andersen yorumudur. Bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.” Ayrıca sinemadaki masalların önemli olmasının nedeni: Ülkemizdeki insanlar sadece savaşın olduğu ve insanların vurulduğu filmlere doydular. Çok daha basit insani hikâyeler istiyorlar. Ağlamak istiyorlar, mesela aşk filmleri izlemek istiyorlar.
J.B.: Peki belgesel filmlerinin durumu nedir? Günümüzde Rusya’da belgesel filmi çekmek zor değil mi?
A.M.: Hayır. Şu anda Rusya’da pek çok sayıda ve çok güzel belgesel filmler çekiliyor. Zaten hep böyleydi. Uzun metrajlı filmlerin çekilmesinde sorunlar yaşandığı dönemlerde Rus Belgesel Film Okulu dünyanın en iyi okulları arasındaydı ve her belgesel, film festivallerinde ödüller almıştır.
J.B.: Güncel bir örnek olarak bize bir film adı söyler misiniz?
A.M.: Pavel Kostomarov’un “Mats” (Anne) filmi. Kendisi en iyi genç belgesel film yapımcılarından biridir. Son zamanlarda çektiği bütün filmler çok güçlüydü. Bir belgesel filmi çekmek zor değildir. Herkes kendine bir dijital kamera alabilir, bugünlerde her iki kişiden birinde böyle bir kamera var. Bir aksiyon filmi çekmek gibi maliyeti de çok yüksek değildir.