Ae Fond Kiss, Ken Loach’un Carla’s Song filminden beri birlikte çalıştığı senarist Paul Laverty’nin, İskoç ozan Robert Burns’ün platonik aşkına yazdığı “Ae Fond Kiss” şiirinden ilham alarak yazdığı ve içine günümüzün sorunlarını da kattığı hikayesini anlatıyor. Film, İskoçya’da yaşayan Pakistanlı bir ailenin yaşadıklarını konu alırken, bu ailenin küçük ve asi kızı Tahara, evlenme yaşına gelmiş ablası Rukhsana ve onun İskoçya’da bir İrlandalı kadına gönlünü kaptıran abisi Casim’in yaşadıkları ise, ana konunun açılımlarını oluşturuyor. Bu aynı zamanda Pakistanlı aile fertlerinin yaşamları üzerinden, geleneklere ve toplumsal ön yargılara dair bir hikaye.
Ken Loach kamerasını, ilk olarak İskoçya’daki ailenin yaşadığı mekana çeviriyor. Bu şekilde ailenin yaşantısından kesitleri ekrana yansıtıyor. Eğlence yerleri, alışveriş alanları, insanların karşılaştıkları sosyal hayatlarındaki uğrak yerleri, okuldaki durumları ve arkadaş çevreleri gibi ayrıntılar gösterilerek onların toplumdaki durumları da izleyiciye veriliyor. Aile fertleri arasındaki ilişkilerden en dikkat çekici olanı ve filmin merkez karakteri Casim oluyor. Kolayca tahmin edilebileceği gibi bir Pakistanlı’nın bir İrlandalı’yla birlikte olması iki taraf içinde kabul etmesi zor bir karar haline geliyor. Geleneklerine bağlı yaşayan Pakistanlılar, onun Paki bir kadınla evlenmeleri yönünde baskı yaparken, toplumda onları alt sınıf olarak gören İskoçların ve İrlandalıların baskıları, dini ayrımı sürekli hatırlatan Katolik kilisesinin tutumu da diğer taraftan ikilinin hayatını zorlaştırıyor. Casim dışında ailenin diğer çocuğu olan Rukhsana içinde, okumuş ve varlıklı bir Pakistanlının evlilik teklifi oluyor. Ailenin en küçüğü olan Tahara ise, ailesinin görüşlerinden ayrı düştüğü ve bir yandan toplumda kendisine yer edinme isteği, diğer yandan da ırkı ve dini yüzünden kendisine gösterilen ön yargıları kırmak için verdiği mücadelesinde zor anlar yaşıyor.
Çocukların her birinin ikilem yaşadığını gösteren Loach, bu ikilemleri genele yaymaya kalktığında ise, karakterlerin yaşantılarını anlattığı kadar başarılı olamıyor. Açıkçası filmin politik alt metni diğer Ken Loach filmlerinde olduğu gibi, vermek istediği mesajı yeterince sesli bir şekilde duyuramıyor. Özellikle filmde Casim’in anlattığı hikayeye yönelik Loach’un eleştirel tavrı çok yüzeysel kalıyor. Büyük Göç olayını başlatanlar bizzat İngilizler değilmişcesine üstünkörü bir anlatımla, bu olay geçiştiriliyor. Kanımca filmin en zayıf noktası da bu kısım. Ama buna rağmen dinlerin ve ırkların ‘yaşam’ ideali çevresinde birleştiklerini gösteren sahneler filmin başarılı öğeleri olarak göze çarpıyor. Özellikle Casim ve Roisin’in iki dininde ortak noktalarını ve birbirinden ayrılan yönlerini konuştukları ve tek bir payda da birleştikleri sahne, filmin mesajına en uygun sahne olarak yerini alıyor.
Yönetmen Ken Loach, Amerika’nın Arapları ötekileştirerek, terörizmin kökünü kazımak ve bu ülkeleri özgürleştirmek için başlattığı planı da Pakistanlıların hayatları üzerinden eleştiriyor. Bununla birlikte artık iyice karmaşıklaşan alt ve üst kimliklere de değinilerde bulunuyor. Pakistanlı ama Glasgow doğumlu, Müslüman ama Katolik okuluna giden bir genç kızın kimlik karmaşasını ekrana getirerek, bunun aslında basite indirgenemeyecek bir konu olduğunun altını çiziyor. Bu sayede “öteki” kavramının da anlamsızlığını gözler önüne seriyor. Loach, eleştiri oklarını bununla da sınırlamıyor. Irk ve din ayrımına yönelikte, iki tarafın fanatikliğini ekrana yansıtarak, ırkçılığa ve köktendinciliğe karşı tutumunu gösteriyor. Birbirlerini “öteki” olarak görmekten, yaşamlarını bir türlü istedikleri gibi yaşayamayan, sürekli geleceğe dönük korku ve güvensizlik içinde hayatlarını sürdürmeye mahkum edilmiş iki insanın birlikte olma çabası, bu yüzden daha da anlam kazanıyor. Çevrelerindeki bağnaz kurumlara ve insanlara karşı, mutluluklarının ve kendi seçimlerinin peşinde koşan bireylerin var olma çabalarının anlatıldığı ve klasik Ken Loach konularından hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık temalarında anlam bulan Ae Fond Kiss, Loach’ın belki en iyi filmlerinden biri değil, ama yine de ortalamanın üzerinde seyreden ve günümüzün hoşgörüsüz insanlarının resmini çeken ilgiye değer bir çalışma.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com