Yunanistan’da Theo Angelopoulos gibi savaşların ve politikanın hayatını yönlendirdiği bir başka büyük usta da Constantinos (namı diğer Costa) Gavras’tır. Filmlerinde kendi ülkesindeki dikta rejimden başlayarak tüm dünyaya yayılan faşist iktidarları eleştirir. Politik bir metni, ana akım sinemanın kahraman merkezli anlatım kalıpları içerisinde kullanarak filmini daha genel bir kitleye ulaştırmaya çalışan yönetmen, bu nedenle sıklıkla da eleştirilir.
Eleştirilere rağmen yıllardır aynı üslupta filmler çeken Gavras, son filminde de politik tavrını koruyarak uluslarüstü bir güç haline gelen bankaları, sermayenin dönüşümünü ve sınıfsal eşitsizliği merkezine alır. Marc Tourneuil isimli bir adamın finans dünyasında yaşadığı hızlı yükselişin konu edildiği filmde, Gavras arka planda paranın nasıl el değiştirdiğini, yatırımlar, spekülasyonlar ve oynanan oyunlar aracılığıyla binlerce kişinin hayatının ne kadar çabuk değiştiğini gösterir.
Tourneuil, Avrupa’nın en büyük bankası Phoenix Bank’ın yeni yönetim kurulu başkanı olunca kurul üyelerine bir açıklama yaparak orada bulunmasının nedeni açıklar. Artık yeni “Robin Hood”, Tourneuil’dür ve tek gayesi yoksullardan çalıp zenginlere vermeye devam etmektir. Tourneuil’ün yönetim kuruluna yaptığı hızlı ve doğrudan giriş aslında sadece bir başlangıçtır. Neticede o da diğer kurul üyeleri gibi paranın kölelerinden biridir. Filmin belki de en iyi yaptığı şey, paranın insanları nasıl bir köle haline getirdiğini ve onları kullanıp bir kenara attığını göstermesidir. Fiziki olarak filmde görünmemesine rağmen, filmin başrolünde el değiştiren para vardır.
Gavras, Kapital’de paranın yolculuğu üzerinden günümüzde demokratik toplumlar ve iktidarlar üzerinde büyük bir baskı unsuru haline gelen uluslararası finans sistemini eleştirir. Stéphane Osmont’un 2008’de tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz öncesinde yazdığı romandan uyarlanan metnin zamanlaması oldukça ilginçtir. Kitabı takip eden yıllarda arka arkaya patlayan ve tüm bankacılık sektörünü içine çeken büyük krizleri düşündüğümüzde, sektörün gidişatının böylesi büyük bir krizle sonuçlanacağını tahmin etmek zor değildir.
Gavras da filminde ustaca bir yönetimle kriz öncesinden başlayarak bizleri kriz anına götürür ve daha sonrasında şirketlerin krizleri nasıl fırsata dönüştürdüğüne dair çarpıcı bir resmin ortaya koyar.
Gavras’ın çizdiği manzarada kusursuz işleyen bir sistem vardır. Bir yandan fakirden alıp zengine veren, aradaki makasın açılmasını sağlayan finans kurumları aşırı hırslı ve yayılmacı yapılarıyla çabucak kendi sınırlarını aşarak sistemin hata vermesine neden olur. Dengeler altüst olur ve krizler, iflaslar, küçülmeler, şirket birleşmeleri kaçınılmaz olur. Ama bu sistemin sadece bir yüzüdür. Öte yandan her kriz büyük şirketler için kârlı bir yatırıma dönüşür. Kriz ortamında güçlerini genişleten firmalar bu sayede hem sistemi sıkıştırarak kriz çıkmasına hem de kriz ortamından maksimum kâr elde ederek güçlerine güç katmaya çalışır. Bütün bu yapının arkasında ise, yaşanan gelişmelerden dolayı işinden olan, borçları katlanarak artan binlerce masum insan vardır.
Filmin bir yerinde Tourneuil sistemin kendi kendini yok etmesi haricinde, kimsenin sistemi kapatamayacağından bahseder ve ekler; o zamana kadar zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılmaya devam edeceğiz, bizler bankacıyız çünkü…
Costa Gavras, Kapital’de isminden de anlaşıldığı gibi kapitalin düzenini tüm incelikleriyle su yüzüne çıkarır. Borsa (Wall Street, 1987) ve Oyunun Sonu (Margin Call, 2011) gibi temanın Amerikan muadillerinden eksik kalmayan bir aksiyon ve tempoyla paranın baş döndürücü yolculuğuna bizleri de ortak eder.
Barış Saydam
bar_saydam@hotmail.com
* Bu yazı daha önce Arka Kapak sitesinde yayımlanmıştır.