Ahlak kavramı, tarih boyunca insanoğlu için tartışma konusu olan; kişiden kişiye, bir gruptan diğerine ve aynı zamanda toplumdan başka bir topluma göre farklılık gösteren bir kavramdır. Ancak bu gibi farklılıklar olsa bile dinler; her zaman ahlaki sürecin içerisinde var olan ve ahlak kavramı, Tanrı tarafından emirler olarak insanlığa gönderilen doğru davranışlar bütünü olarak kabul edilir.
Aslında çok basit anlamıyla ahlak; dini ve toplumsal açıdan iyi davranışlara sahip olmak ve kötü davranışlardan kaçınmaktır. Ancak tanımın basitliğine rağmen ahlak ve ahlaki ikilem kavramları tarih boyunca tartışılan bir konu olmuştur. Aynı Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı kitabında; Yahudilerin toplama kamplarına ve gettolara naklinden sorumlu olan Adolf Eichmann’ın Yahudi soykırımının aktörlerinden biri olarak yargılamasına rağmen; Yahudi ya da Yahudi olmayan birini öldürme emri vermediği için kendini suçlu olarak görmemesi gibi… Ona göre, Yahudileri naklederek o sadece görevini yapmıştır. Oysaki onun nakil ettiği insanlar sonuç olarak kamplarda öldürülmektedir. İşte bu noktada ahlaki ikilem karşımıza çıkmarr.
Krzysztof Kieslowski’nin Dekalog’ları da aynı zemin üzerinde bir tartışmayı ekrana yansıtmaktadır. Dekaloglar yönetmenin söylemiyle de özde ne doğru ve ne yanlış, dürüstlük ve namussuzluk nedir ve kişinin bunlara karşı tavırları nasıldır sorularına yanıtlar aramaktadır.1 Kendisi de Dekaloglar ile ilgili bir söyleşide, her gün verilen kararlarda sonuna kadar dürüst olunamadığı ve aslında dürüstlüğün başka seçeneklere göre daha az kötü olanı seçme kararı olduğu yönünde görüşlerini dile getirmektedir.2 Sonuç olarak; dürüstlük oldukça karmaşık bir birleşimdir ve insanoğlu nihai dürüstlüğü yakalayamayacaktır. 3
İşte Dekaloglar’dan beş ve altının sinema filmi olarak çekilen uzun versiyonları Öldürme Üzerine Kısa Bir Film ve Aşk Üzerine Kısa Bir Film doğru ve yanlış kavramı ekseninde: Daha iyi olanla biraz daha iyi olan ve daha iyi olanla biraz daha kötü olan arasındaki karmaşık ve göreceli ayrımın cevabı gibidir.4 Filmler, Musa peygambere gönderilen On Emir’den öldürmeyeceksin ve zina etmeyeceksin kavramlarını ele almaktadır.
Öldürme Üzerine Kısa Bir Film’de seyirci iki öldürme hikâyesi ile karşılaşır. İlki, filmdeki ana karakterimiz Jacek’in öldürdüğü taksi şoförü ve diğeri ise adalet sisteminin idam ettiği Jacek’tir. Jacek’in katil olması, onun duyguları, tutkuları ya da pişmanlıkları ile ilgilidir. Ancak adalet sisteminin katil olması, caydırıcı ya da ıslah edici olarak gerçekleştirilen ve toplumun diğer bireyleri adına yapılan bir eylemdir.5 Kieslowski de bu konudaki görüşünü Marx’dan bir alıntı yaparak desteklemektedir: Kabil’den beri dünyada, cezanın caydırıcı ya da ıslah edici olduğunu gösteren bir kanıt yoktur.6 Devlet tarafından öldürme eylemi toplumun diğer bireyleri adına doğru olduğu düşünülerek gerçekleştirilir. Ancak belki de toplumun birçok bireyi adalet sisteminin doğru bulduğu bu eylemi yanlış olarak görmektedir.
Aşk Üzerine Kısa Bir Film’de ise ana karakterimiz Tomek’in karşı apartmandaki komşusu Magda’ya olan aşkını, bir teleskopun diğer tarafından gözetleyerek izleriz. Ancak gözetlemeyi her ne kadar yanlış ya da ahlaksızlık olarak düşünsek de Tomek ile beraber Magda’yı gözetlerken, Tomek’i bu hareketi nedeniyle suçlu olarak göremeyiz. Tomek’in Magda’yı gözetlemesi sanki ona olan aşkının bir sunumu gibidir. Filmde aşk gözetleme, gözetleme aşk olarak karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada Kieslowski yine seyirciyi çelişkiye düşürmekte ve ahlaklı olmak kavramının ne kadar değişken olabileceğini göstermektedir.
Her iki filmde de yönetmenin dış dünyadan çok karakterlerin iç dünyasıyla ilgilendiğini görürüz. Aslında karakterlerin tek başlarına kaldıklarındaki sırları, tutkuları ve mutsuzlukları karşımızdadır. Filmlerde sevgi eksikliği ve yalnızlık, iki başkarakter gibidir. Kieslowski Jacek’in neden birini öldürmek istediği ile ilgili bize bir referans vermez ama onun sevgi eksikliğini, yalnızlığını ve birini incitme duygusunu bize hissettirir. Keza, Magda ve Tomek de yalnız ve sevgisiz iki insandır. Tomek’in hiç arkadaşı yoktur; hatta işyerinde çalışan bir arkadaşı onun ismini dahi bilmez. Magda ise sadece seviştiği bir kişi ile objektife yansır. Ama o da o kişi ile sadece sevişir ve ortak başka bir hayatları yoktur.
Kieslowski iki filmde de Polonya’nın ekonomik ve politik dünyasına dair hiçbir detay vermez. Oysaki filmlerin yapıldığı tarihler ülke siyasi hayatında önemli değişikliklerin olduğu bir döneme rastlamaktadır. Polonya komünist sistemin geçiş dönemini yaşamakta ve sıkıyönetimin izlerini taşımaktadır. İnsanlar fakirdir ve ülkede birçok şey vesika ile alınır. Ancak yönetmen özellikle insanların karşılaştığı zorlukları göstermekten kaçınır. Bu kaçınmaya rağmen mutsuz ve yalnız insanlar, çirkin toplu konutlar, kamera merceğinde özellikle kullanılan yeşil (Öldürme Üzerine Kısa Film’de) ile çirkinleşen sokaklar bize ülkenin siyasi durumunu ve Polonya halkının ümitsizliğini bir bakıma anlatır.
Filmlerin finalinde ise seyirci, Kieslowski’nin metafizik dünyası ve insanoğlunun bu metafizik dünya ile nasıl uyumlu yaşayıp yaşayamadıkları sorusu ile baş başa kalmaktadır.
Kaynakça;
- Stok Danusia, Kieslowski Kieslowski’yi Anlatıyor, Çev: Aslı Kutay Yoviç, Agora Yayınları, İstanbul 2010, s.126.
- Age, s.125
- Age, s.125
- Age, s.125
- Age, s.138
- Yücel Fırat,”Öldürme Üzerine Kısa Film”,Temmuz-Ağustos 2016, s.27
Elçin Güner
elcin_guner@yahoo.com