– “Affedersiniz bayım, kemerinizi takın lütfen.”
Gün içerisinde bu uyarıyı; arabanızdayken bir polisten, lunaparkta bir hız trenine bindiğinizde görevliden ya da havalanan uçakta bir hostesten alabilirsiniz. Juste La Fin Du Monde hem izleyiciye hem de karakterimiz Louis’e bu uyarıyı film başlarken veriyor; eğer hayatınızı önemsemiyorsanız kemerinizi takın. Peki ileride önemseyecek bir hayatımız kalmadıysa?
Ölümcül hastalığa sahip ünlü yazar Louis, ailesiyle bu haberini on iki yıl sonra ilk kez onları ziyaret etmeyi planladığında paylaşmayı amaçlıyor. Xavier, Louis ailesinin evine geldiğinde bu haberi söylemeye çalışırken gelişen olaylarla baş başa bırakıyor izleyici. Film konuşmalardan daha çok sessizlikle ilerlerken Louis dışında diğer aile üyelerinin de alt metinlerini güzel işleyerek izleyene aktarıyor.
Catherine; Louis’in abisinin eşi; Louis’in hiç görmediği son on iki sene içinde aileye katılan sessiz olduğu kadar derin bir karakter. Film boyunca çocuklarına düşkünlüğü, Louis’le olan sessiz anlaşmaları, arada eşi aynı zamanda Louis’in abisi Antoine’nin sert çıkışlarına maruz kalan karakterimiz. Catherine karakterini canlandıran Marion Cotillard’ın masmavi gözleri sessiz bir karakter için mükemmel bir tercih olmuş. Suzanne; Louis’le geçmişinde pek fazla hatırası olmayan onu meşhur bir yazar olması sayesinde uzaktan takip eden ailenin en küçük kardeşi. Yakından tanıyamadığı abisine öfkeli olduğu kadar hayran. Öfkesini abisi dışında herkese yansıtan küçük kız kardeş, abisinin izinden gitmek istercesine genç yaşta kaçma arzusuna rağmen evde kalmışlığın sertliğinde. Mavi En Sıcak Renktir oyuncusu Lea Seydoux; Suzanne karakteriyle tam bir asi ergen performansıyla karşımızda. Nathalie Baye’in oynadığı anne rolü; Xavier’in çoğu filminde öne çıkardığı süsünden ödün vermeyen kadın imgesi gene karşımıza çıkıyor. Tüm aileyi bir arada tutmaya çalışsa da başarılı olamamış; her fırsatta Louis’in yazar olmasından dolayı kurmaya çalıştığı edebi cümlelerle oğluna özlemini yansıtıyor. Antoine; ailenin en büyük çocuğu öfkenin simgesi hiçbir şeyden memnun olmayan bir abi. Louis’i çok seviyor onun evden gitmesi ve geri gelmemesi; tüm rolün kendisinde toplanması Louis için duyduğu öfke yıllar boyunca geçmemiş. Arabayla yaptıkları yolculukta da bunu görebiliyoruz. Ve Louis karakterini canlandıran Gaspard Ullie… Film boyunca belki de hiçbir şey yapmadan yaptıklarının ceremesini çeken bir karakter. Tek istediği var son bir kere daha kendisini anlamaları; adam ölüyor hak verin gitsin diyorsunuz ama diyemiyorsunuz.
Filmde karakterlerin derinlikleri işlenirken konunun gelişim bölümüyle başbaşayız. Louis’e hak verdiğimiz her nokta da aslında hak vermek istemiyoruz. Bu sefer yanlışsın dediğimiz bir noktada Louis ve diğer karakterlerin aynı anda haklı çıkışlarının olduğunu görüyoruz. Sürekli tekrarlanan atışmalar ve burukluklar bir şekilde ölümcül hastalığını bahsetmesine engel olan Louis’in artık söylemelisin dediğimiz noktada duyduğu haberle netlik kazanıyor, cevabı birden gözümüze sokuyor Xavier filmin ismiyle “Juste La Fin Du Monde”.
Hep böyle değil mi hayat; kızgınlıklarımız, burukluklarımız ve türevi empati yoksunluklarımız üzerine tepkilerimizi göstermek için uğraştığımız dünyada ölümün biçemi nedir ki? “Alt Tarafı Dünyanın Sonu”.
Xavier film boyunca yaptığı göndermelerin zirvesini finalde; film boyunca zamanı azalan Louis’in baktığı guguk saatinden çıkan guguk kuşuyla yapıyor. Filmde kullandığı renk filtresinin geçmiş ve gelecekte değişkenlik göstermesinden, müzik seçimine kadar bu adam bu işi biliyor. İzlerken sizi içine çektiği için fark edemediğiniz “Mommy – Wonderwall” sahnesi gibi geçişlerle göstermiyor tekniklerini bu sefer. Zamanla fark ediyorsunuz geçmişi sıcak renklerle çekerken, geleceği mavi-kahve tonlarıyla çektiğini. Final sahnesinde de geleceği izlediğimiz geçmişte kalan sıcak renklerle çekilmiş bir Louise…
Beş kişilik dev kadroyla, bir evde bir günü anlatan film aslında Jean-Luc Lagarce’nin 1990 yılındaki tiyatrosundan beyaz perdeye uyarlanmış. Xavier oyunculukların çok iyi olduğu, sadece iyi müzik seçmeyerek müzik seçimini sahnelerine çok iyi harmanlayarak ve imgeleriyle hikayeye daha fazla alt metin kazandırarak, bu filmi kendisinin yaptığı en iyi film olduğunu söylüyor. Her sahneyi ince eleyip sık dokuyarak çektiği de ortada. Geriye de izleyicisine eksik gibi görünen denklemi, izleyicisine sinema sanatının fonksiyonlarıyla bu denklemi çözme kısmını bırakıyor.
Xavier’in filmin açılışına eklediği şarkıyla ve filmin öncülüğünü çeken Antoine’nin bir cümlesiyle sonlandırmak istiyorum: “Sessiz insanların iyi dinleyici olduklarını sanıyorsunuz ama ben insanlar beni rahat bıraksın diye susuyorum.”
Barış Parlatangiller
barisparlatangiller@gmail.com
[embedyt] http://www.youtube.com/watch?v=6ysycbC5tSc[/embedyt]